Tabaklarımızdaki yiyecekleri üretmek için vücutları kullanılan bütün hayvanlar gibi tavuklar da birer meta olarak görülüyor. Yumurtlama operasyonlarındaki tavuklar yerlerine yeni tavuklar koymak için öylesine ucuzlar ki 42 X 48 cm yükseklik ve 48 X 60 cm genişliğindeki küçük, telli, her birisinde 4-6 arası tavuğun bulunduğu bu kafeslerde öylesine sıkış tıkış yaşıyorlar ki kanatlarını çırpamıyorlar bile. Kafes telleri tüylerinin çoğunu koparıyor, onları çıplak bırakıyor, yaralı ve korumasız. Kafaları, kanatları veya bacakları tellerin arasına sıkışabiliyor, böylece açlıktan ölebiliyorlar, çürüyen cesetlere kafesteki diğer tavuklar katlanmak zorunda kalıyorlar. Ayakları teller tarafından kesiliyor, tellere yapışık kalınca ayakları tellere sarılı şekilde büyüyebiliyor. Batarya kafeslerinde 4-5 sıra bulunuyor, dışkı ve sidik üstlerine akıyor, kafaları ve bedenleri kirleniyor alttaki tavukların, nihayetinde bir şekilde kaçmayı başaran bazı tavuklar bu sidik ve dışkıların biriktiği pisliklere düşüp ölüyorlar.
Süt endüstrisinde olduğu gibi yumurta endüstrisi de feminen olanın tahakküm altına alması üzerine inşa edilmiş, gaddarlığın boyutu ne olursa olsun kadın vücutlarınden azami menfaati elde etmek adına manipüle edilmesi üzerine kurulmuş. Tavuklar hem daha küçük, hem de ineklere kıyasla daha da önemsiz olduğu için, ucuz yumurta elde etmek adına daha da çok gaddarlığa maruz bırakılıyorlar. Tavuklar rutin olarak gagasız bırakılıyorlar, bu operasyonda gagalarının yarısı koparılıyor. Sıcak bıçak gagalarındaki en hassas sinir dokusunu kesiyor, akut bir acıya sebep oluyor, tavuğun nabzı dakikada 100’e çıkıyor. Çoğu anında ölüyor. Hayatta kalabilenler için bu prosedürden kaynaklı kronik acı bütün hayatları boyunca sürebilir ve yemek yemelerine engel olabilir. Horozlara da ihtiyaç olmadığı için işçiler onları kitleler halinde yok ediyor, ya canlı canlı boğuyorlar ya da plastik çöp torbalarında eziyorlar, ya da içinde dönen bıçakların bulunduğu ahşap doğrayıcı makinelerin içine atıyorlar, orada ilk darbeyle bu hayvanlar tavuk yemine ya da gübreye dönüşüyor. Artık yeterli yumurta üretmeyen tavuklar da aynı makinelere atılarak öldürülüyor.
…Tek bir yumurta üretimi bölmesine tıkılan on binlerce tavuğun gidebileceği, yuva kurabileceği, sosyal düzenlerini oluşturacağı ya da doğal zekâlarını ya da amaçlarını ifade edebilecekleri hiçbir yer yok. Onları sürekli karanlıkta tutan suni ışıklandırma ve bütün o yemler ve ilaçların hepsi tek bir amaca hizmet ediyor: masrafların azaltılması ve tavukların rahminden düşen yumurta sayısının artması.
…Bütün aile hayatı ve sosyal, doğal hayat yok ediliyor. Bu tavuklar ne annelerini ne yavrularını, ne eşlerini ne güneşi ne dünyayı biliyorlar. Yumurtlama merkezlerinde doğuyor, gagaları kesiliyor ve yumurta üretimi için kafesli köleliğe mahkûm ediliyorlar.
Bir yumurta tesisindeki binlerce tavuk nüfusu yumurtlama döneminin sonuna geldiğinde, tavuklara ya gaz verilir ve öldürülür çünkü işkence görmüş vücutlarından tazelik öylesine geçip gitmiştir ki mezbahaya gönderilmeye dahi değmezler, ya da tavuk çorbası veya evcil hayvan maması olmaları için düşük kaliteli et olarak katledilirler. Çoğu kez tavukların önce zorla tüyleri dökülür, vücutları bir kez daha yumurtlasın diye şoklanır. Bunu da yiyecek ve su vermeyerek, içinde hormon bulunan bir takım ilaçlar vererek yaparlar. Bu baskı sonucu açlık iki hafta kadar sürebilir, bu süreç sırasında bir sürü tavuk ölür. Bir ya da iki kez tüyleri zorla döküldükten sonra, artık tavuk çorbası olmak üzere öldürülmeye götürülürken, tavuklar kafeslerinden atılır, kamyonlara tıkılır ve böylece kendilerinden sonra gelecek yeni köle tavuk dalgası için yer ayırırlar. Belki de bu dünyada endüstriyel bir yumurta çiftliğinde tavuk olarak doğmaktan daha kötü bir cehennem olamaz.
O sözde free-range yumurta tesislerinde ise tavukların gene gagaları kesiliyor, aynen standart yumurta fabrikalarındaki gibi, ve horozların hepsi doğum anında gaddar bir şekilde öldürülüyor. Tavuklara gene bir nesne muamelesi yapılıyor, hepsi üremeye zorlanıyor, ve artık kendilerinden bir menfaat sağlanamadığı an zalimce öldürülüyorlar. Free-range teriminin legal olarak bir anlamı yok sayılır, free-range çiftliklerde tavuklara ayrılması gereken boşluk konusunu kontrol eden hiçbir kural yok, bu yüzden esaret diğer bataryan kafeslerine kıyasla daha az olsa da, gene de büyük, leş kokulu bölmelerde, gün ışığını asla görmeden bir araya tıkıştırılıyorlar.
Will Tuttle, Ph.D.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder