11 Şubat 2012 Cumartesi

ALF: İKİYÜZLÜLÜĞE KARŞI

“Devrimlerin gül suyuyla yapıldığını mı sanıyorsunuz?” Alain Chamfort


ALF’in iki farklı yüzü var:  hapisanelere izinsiz olarak girerek hayvanları kurtaran ve serbest bırakan “iyilik dolu” yüzü ve bir de  binaları ateşe veren, pencereleri kıran, araç gereçleri kullanılamaz hale getiren “kötülük dolu” yüzü. Halk ise sadece ALF’in iyilik dolu yüzüne sempati duyuyor; çünkü eşya/mal ve  mülke zarar verilmesinin şiddet olduğuna inanıyor. Bir çok hayvan hakları aktivisti ALF’in her iki yönünü kucaklarken diğer aktivistler ise ALF’in esas mesajının özgürlükten sabotaj yapma şeklinde değiştiğini ve böylece aslında daha “şiddet dolu” bir yola saptığını düşünüyor. Aslında ALF her zaman hayvan özgürlüğü söz konusu olduğunda hem bu görüşlerin hem de bu yolların birbirinden ayrılmaz bir şekilde içiçe olduğunu düşünüyor. ALF’e göre hayvanlar kısa vadede sağlanabilecek en büyük fayda söz konusu olduğu sürece hem serbest bırakılmalı hem de kurtarılmalıdır; ama sabotaj uzun vadede hayvan sömürüsü endüstrilerine maksimum zararı vermeli ve gelecekte gerekebilecek özgürleştirmeleri önlemek ya da azaltmak için çabalamalıdır.


Ancak ALF daha fazla eşya/mal ve mülke zarar verdikçe halkın ALF’e daha fazla terörist gözüyle bakıp özgürlük savaşçısı olarak görmeyeceği argümanı ise medya ilişkileri, eğitim, kurtarma ve yardım eylemlerinee çok daha dikkat edilmesi anlamında bir uyarıda bulunuyor. Ancak kurtarma operasyonlarının sabotaja göre başarılmasının daha zor olduğu göz önüne alınınca ALF  eylemlerinin sabotaj yönünde olacağını düşünebiliriz. Hayvan hakları ya da hayvan refahını savunanlar ALF’in özgürleştirme ve eşya/mal/mülk yıkımı eylemlerini kınarken ikiyüzlülük yapıyorlar.


Bir insanın ya da insan türünden olmayan bir aile üyesinin hayatını kurtarmak için kim bir katilin kapısını kırmaz ya da şiddete başvurmaz? Binlerce deniz hayvanını, yunus ve kaplumbağaları yok etmek için okyanusa atılan ağları toplayan Paul Watson’ın eylemlerine kim gerçekten karşı çıkabilir? Kim yavru fokların kafasına inecek o metal sopaları fok katillerinin elinden almaz Watson gibi? Greenpeace hariç kim bir fok katilinin mal/mülk edinme hakkını masum bir fok balığının hayatta kalma hakkının üstünde olduğunu savunur ki? Kim ama kim her bir Nazi’yi öldüren ve karşılaştıkları her bir gaz odasını yakıp yıkan Yahudi direnişçilerde bir hata bulabilir? Eğer bu türden bir mücadeleye ve mal/mülk/eşyanın yıkımına destek veriyorsak neden ALF’e de destek vermeyelim? Bunun sebebi o zamanların 1940’larda kalması ama ALF’in bugün olması mı? O zaman Almanya’ydı şimdi ABD (ve tüm dünya) olduğu için mi? Bunun sebebi o zamanki eylemlerin insanları savunması ama ALF’in hayvanları savunması mı? Bunun sebebi yoksa ALF’i eleştirenlerin insanların lehine sabotaj eylemleri düzenleyen ama hayvanlar uğruna kılını kıpırdatmayan tür ayrımcısı insanlar olması mı?  İnsanların en çok karşı çıktığı taktikler mi yoksa? Yoksa davanın kendisi mi? Yoksa seçmenler mi? Zamanımızın en temel ironilerinden birisi ise kapitalizmin sömürücü ve materyalist  değerler sistemi içerisinde cansız nesnelerin, eşyaların hayattan daha kutsal olması mı? Canlı varlıkları ve doğayı yok etmek yasal ve çoğu kez etik olarak kabul edilebilir bir işgal biçimiyken hayvanları öldürmek ya da dünyayı yağmalamak adına kullanılan nesneleri paramparça etmek yasa dışı, ahlâk dışı ve hatta bir “terör” eylemi olarak görülüyor.


Mink çiftliği sahipleri iyi yurttaşlar ama; boyunları kırılmadan bu esir hayvanları serbest bırakanlara ekoterörist deniyor.  Bireysel ya da tüzel mülk hakları ise hem dünyadan hem de hayvanlardan daha çok korunuyor, daha ayrıcalıklı, gezegendeki ortak mirasımızdan ve gelecek kuşakların refahından çok daha el üstünde tutuluyor. Devlet, Vatansever Yasası gibi yasal düzenlemelerle gaddar bir yönetim sergiliyor ama hayvan hakları ve radikal ekolojiyi savunanlar tehdit taktikleri kullandıkları için baskı altına alınıyorlar. Medyada, mahkemelerde,  yasal düzenlemelerde ve şirket söylemlerinde ALF yasa dışı şekilde operasyonlar yürüten bir suç kuvveti olarak kınanıyor, oysa toplum büyük oranda şirketlerin ve devletin yasa dışı eylemlerini destekliyor.


Araştırma ve dirikesim laboratuarını ateşe vermek ise tilkilere anal yoldan elektrik vermekten ya da yarısı ölene dek hayvanların vücuduna kimyasal maddeler dolduran LD 50 testleri uygulamaktan çok daha iğrenç bulunuyor. Bir binanın yok olması, yağmur ormanlarının yok edilmesinden ya da türlerin dünyadan silinip gitmesinden çok daha önemli bulunuyor.  Eleştiriler  ALF’in şiddete başvurma olasılığı konusunda mızmızlanadursun devlet terörizmi, hayvan soykırımları ve küresel çapta bir çevre yıkımı karşısında sadece sessiz sessiz bekliyorlar. Ölüm tehditlerini kötülüyorlar ama ölümü değil. Aktivistlerin hayvanları sömürenlere uyguladığı baskıyı kınıyorlar ama  eşkıyaların aktivistlere şiddet uygulamasını da destekliyorlar.


İnsanları,  hayvanları ve dünyayı sömürenler “bilim adamı”, “geliştirme uzmanı” veya “iş adamı” gibi etiketlerle onurlandırılırken iktidar sahiplerinin mülklerine saldırmaya cesaret edenlere ise “terörist” adı veriliyor. Burada çürümüş bir semantik oyunu dönüyor, iktidarı tekelleştirenler anlamı da tekelleştiriyor. Uygar pozu veren barbar bir topluma yayılmış olan ikiyüzlülükler, ironiler, yanıltmalar, yalanlar, çelişkiler, ahmaklıklar ise insanın zihnini uyuşturacak kadar çok. Bu Orwell tarzı dünyada- köleliğin özgürlük, savaşın barış olduğu dünyada, kereste şirketlerinin Sağlıklı Orman Restorasyonu Yasası adı altında ormanları yağmaladığı ve hükümetlerin  Fok Balıklarını Koruma Yasası adı altında fok katliamları düzenlediği bir yerde mantık ve hakikati bulmak zor. Şiddetle kınanması gereken şey ALF’in taktikleri değil, hayvanları böylesine şeytani bir kötülükle sömüren endüstriler, menfaatlerini kurumlaştıran yasal sistemler, hayvan haklarını karalayan medya pislikleri ve bütün tımarhaneyi yöneten devletlerdir.


Dr. Steve Best

*Kitabın giriş kısmını devamı...

Çeviri: 
CemC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder