11 Şubat 2012 Cumartesi

ALF: DOĞRUDAN EYLEM VE DEMOKRASİ


İktidar karşılığında bir şey talep etmeden hiçbir şey vermez. Hiçbir zaman vermedi, hiçbir zaman vermeyecek.
Frederick Douglass


Doğru şey için bile olsa oy kullanmak aslında o şey için hiç bir şey yapmamak demektir. Sadece herşeyin olduğu gibi devam etmesi konusundaki arzunuzu zayıf bir biçimde ifade ediyorsunuzdur. Akıllı bir akıl hakkını ne şansın merhametine bırakır ne de çoğunluğun iktidarı yoluyla üstün olmasını ister.


Henry David Thoreau


Doğrudan eylem her zaman arbeden çıkarandır, herşeyi başlatandır, işte bütün bu kargaşa sayesinde hiç birşeyi umursamayanlar, baskının artık hoş görülemez bir boyut aldığını farketmeye başlar.


Voltairine deCleyre (1866-1912) Amerikalı anarşist ve feminist yazar


Her zaman yasalara boyun eğdik. Bir yasaya şahsen katılmasanız bile ona gene de uyarsınız. Yoksa hayat kaosa dönüşürdü.


Gertrude Scholtz-Klink/Adolf Hitler’e Bağlı Kadınlar Bürosu Yöneticisi


ALF’in taktiklerini kınamaya can atan herkesin bir tarih dersine ve mantıksal tutarlılık testine ihtiyacı var. Özellikle günümüzdeki savaş ve terörizm histerisi arasında ABD’nin  sadece İngiltere ile savaşarak değil, bir takım sivil itaatsizlik eylemleriyle, meselâ mal/mülk/eşya yıkımına başvurarak bağımsızlığını kazandığını unutmak kolay olabilir. Boston Çay Partisi örneğinde açık seçik ortaya konduğu gibi, 1773 yılında  Sons of Liberty adındaki yeraltı grubunun 50 üyesi  342 çuval İngiliz çayını Boston limanında çaya konan yüksek vergiyi ve genel anlamda İngiliz tiranlığını protesto etmek için döktüğünde koloniler İngilizlerin iktidarını yıkmak ve yeni doğan ulusun iradesini güçlendirmek adına sabotaj taktiklerine başvurdu. John Adams, bu tür “terörizm örneklerinde bir yücelik, bir meziyet ve üstünlük olduğunu ve  vatanseverlerin bu tür çabalarına büyük hayranlık duyduğunu” söyler.


Anlamsız bir vandalizm eylemi olmayan mal/mülk/eşya yıkımı, adalet için meşru bir haykırış olup bu amaca yönelik güçlü bir araçtı da aynı zamanda. Sivil itaatsizlik ve sabotaj bir çok modern özgürlük mücadelesinde katalizör görevi görmüştür. James Goodman’ın son derece esaslı bir şekilde söylediği gibi Batı liberal demokrasisinin bütün mabedi- demokratik haklardan temsili parlamentoya ve özgürlük konuşmalarına dek- hepsi işte daha önceden hayata geçirilmiş bu sivil itaatsizlik eylemlerine dayanır. Amerikalı sömürge karşıtları 1770’lerde “temsil olmadan vergi yok” diye bağırıyordu; 1780’lerdeki Fransız devrimciler “özgürlük, eşitlik, dayanışma” diyordu; 1900’lerde “kadınlar için oy hakkı” isteyen Sufrajeler;  1920’lerde öz yönetim hakkı isteyen Gandi tarzı sivil itaatsizlik; işte bunların her biri sivil itaatsizlik hareketleriydi ve bugün içinde yaşadığımız politik geleneğe şekil verdi.


Boston Çay Partisi’nden Underground Railroad’a, sufrajelerden insan hakları hareketine; Vietnam Savaşı direnişinden Seattle Meydan Savaşı’na dek ABD tarihindeki büyük mücadeleler daima yasa dışı doğrudan eylem taktiklerine başvurmuştur- bazen de şiddete- böylece insan hakları ve özgürlükleri adına tarihsel devinimi geliştirmiştir. Özgürlük adına muhalefet, protesto, mal/mülk/eşya yıkımı ve sivil itaatsizlik kadar Amerikalı ve yurtsever olan çok az şey vardır. Doğa kanunlarının pastoral bir geleneği olarak modern yurttaşların Aklı’yla yön verip dünyaya barışçıl yöntemlerle ve ağır ağır İyilik ve Adalet getireceği tarzında bir çatlak olmaktan çok, hayvan ve dünya özgürlük hareketleri Amerikan hak, demokrasi, sivil itaatsizlik ve doğrudan eylem kültürünün bir devamıdır, bunların hepsi daha geniş bir kapsam yaratmak adına mücadeleyi genişletirler. Amerikan tarihinin iki ana politik geleneği vardır. Birincisi; yurttaşların ihtiyaçlarını ve isteklerini seçilmiş yerel ve devlet yetkililerine ifade ettiği  ve bu görevlilerin tek işlevinin politik ve legal sistemde bu yurttaşları “temsil” etmek olduğu türden bir “temsili demokrasi” tarzında “dolaylı” bir sistemdir. Sistemin “çıktı”sı-yani yasalar- halkın iradesi ve menfaatleri olan “girdi”yi yansıtır. Liberal demokrasiye dair bu kartondan imge nesilden nesile okul kitaplarında, devletçilerin ve medyanın söylemlerinde tekrar tekrar üretilmiştir, güçlü ekonomik ve politik güçlerin aslında resmi görevlileri kendilerinden yana çektikleri gerçeği tarafından geçersizleştirilir, bu resmi görevliler çoğunluğun değil aslında elitlerin çıkarlarını temsil ederler. Devletin birbiriyle rekabet halindeki menfaatlerin arasını bulmaya çalışan nötr bir güç olmayıp aslında ekonomik ve politik elitlerin çıkarlarını daha da genişletmeye çalıştığının idrak edilmesiyle beraber  ikinci türden bir doğrudan eylem politik geleneği ortaya çıktı.


Doğrudan eylemi savunanlar temsili demokrasinin dolaylı sisteminin para, iktidar, kronizm, ve  ayrıcalıklar tarafından artık tersine çevrilemeyecek bir şekilde çürüdüğünü öne sürüyorlar. Tarihten alınan dersleri  gözönüne alan doğrudan aktivistler kimsenin sadece eğitim, moral ikna, politik kampanyalar, gösteriler ya da başka türden ana akım, legal ya da yeraltı özelliği taşımayan eylemlere başvurarak özgürlüğü kazanamayacağını  öne sürüyor. Bu yüzden doğrudan eylem hareketleri,  meydan okudukları sosyal iktidar figürleriyle doğrudan yüzleşmek adına devlete etki edebilmek adına daha önceden onaylanmış türden eforların hepsini es geçer. Dolaylı eylemler pasifliği ve değişim yaratmak adına başkalarına bağımlılığı öne  plana çıkarırken, doğrudan eylem hem daha müdahil hem de daha kuvvet veren türden bir nitelik taşır. Voltairine de Cleyre’nin sözleriyle söylemek gerekirse, “dolaylı eyleme saplanıp kalmanın kötülüğü küçük sonuçlar elde etmeye kıyasla çok daha büyüktür. Asıl kötülük, dolaylı eylemin insiyatifi yok etmesi, bireysel isyankâr ruhunu bastırması ve insanlara kendileri adına yapmaları gereken şeyler konusunda başkalarına güvenmeyi öğretmesi. İnsanlar kendi güçlerinin oy kullanmakta olmadığını anlamalı, insanların gücü üretimi durdurabilmelerinde yatıyor.”


Doğrudan eylem taktikleri;  grevlerden boykotlara, oturma eylemlerine, web sitelerini hacklemeye, e-posta ve telefonla rahatsız etmeye, evlerde gösteriler düzenlemeye ve kundaklamalara, bombalama eylemleri ve cinayete kadar uzanabilir. Doğrudan eylem  örneğin bir dirikesimciye karşı yapılan gösterilerde olduğu gibi legal nitelikte olabilir, ya da  Mohandas Gandi ve Martin Luther King Jr.’da olduğu gibi sivil itaatsizlik eylemleri anlamında illegal özellikler taşıyabilir. İllegal doğrudan eylemler ise hem şiddet içerebilir hem de şiddet içermeyebilir, şahsa ait mal/mülk/eşyaya ilişmediği gibi bunları yok da edebilir. Doğrudan eyleme muhalif olanlar illegal eylemleri çoğu kez yasalara karşı geldiğini öne sürerek sivil itaatsizliği de politik düzene karşı bir tehdit olarak görmektedirler.


Diğer şeylerle beraber, bu perspektif söz konusu sistemin meşru bir sistem olduğunu ve geliştirilemeyeceğini önkabulle hareket etmektedir. Doğrudan eylemcileri yasa prensiplerine saygı göstermeyen insanlar olarak sunmaktadır, oysa bu insanlar  yasanın ruhuna, onun etik ve adaletle olan bağına politik düzeni fetişleştirenlere kıyasla çok daha hürmetle bakıyor. Dahası, bu argüman  ALF ve ELF örneklerinde  olduğu gibi doğrudan eylemi savunanların devletleri ve legal sistemleri özerk olup merkezî bir yapı taşımayan toplulukların etik özüyle değiştirmek isteyen anarşistler olduğunu da anlayamıyor. Yaklaşımları ne olursa olsun, doğrudan eylemi savunanlar bir legal sisteme körü körüne bir bağlılığı reddeder. Karl Marx’tan bir alıntı yapmamız gerekirse; yasalar halkın afyonudur, yasalara ve sosyal kurallara körü körüne itaat etmek çok az bir direniş gösteren Alman Yahudileri  ölüme yollamıştır. Çoğu kez, legal sistemler aslında  geciktirme, oyalama ve sulandırma taktikleriyle muhalefeti yutmak ve felç yaratmak isten bir Bizans yapısıdır aslında.

Dr. Steve Best

(kitabın giriş kısmından devam..)

Çeviri: CemC

Kaynak: Hayvan Özgürlüğü Hareketi ve Felsefesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder