11 Şubat 2012 Cumartesi

BİR ÖLÜM KALIM MESELESİ

Bir Ölüm Kalım Meselesi

D.Cudahy
Son yıllarda hayvan refahı üzerine yapılan tartışmalar daha çok ızdırap çekme olayları, aşırı zarar verdiği belirlenen belli pratikler, mesela yoğun esaret altında tutma, vücuttan parça koparmalar, fiziksel ve psikolojik işkence gibi konular etrafında dönüyor.
Spesifik hayvan refahçılığı ihlâllerine yönelik bu odaklanma ise ilginç bir fenomene yol açtı: insanların dikkati sentient canlıların ekonomik olarak sömürülmesi konusundan yani hayvanların hayatlarının metalaştırılması demek olan  esas meseleden uzaklaştı.
Diğer bir deyişle; şu andaki tartışmaların yönü bir canlının hayatını meşru müdafaa ya da terminal bir hastalıktan ya da  ölümcül bir yaradan büyük ızdırap çeken bir canlının hayatını merhamet gereği almanın etik dışı ve ahlâki anlamda savunulamaz bir şey olup olmadığı açısından artık bulanıklaşmış durumda.
İşte bu yüzden hayvan endüstrisi bugün kendisini “etik ölüm”ün kalesi olarak pazarlıyor. Hayvan sömürüsünün bu yeni kandırmaca alanında tüketicilerden, gerçekten, “mutlu çiftçilik” denen şeyin, yani, kurbanların içinde bulundukları koşullardan son derece memnun olduğu, sırf bu yüzden kendi vücutlarının ürünlerini sunduğu, sonra şartsız koşulsuz güvendikleri zalimlerin yanına mutlulukla gidip ölümlerine teslim oldukları türden , artık daha sık tanık olduğumuz, sapıkça anlatımlara inanması bekleniyor.
Ancak bu absürd pazarlama taktiği temelde her birimizin içinde bulunan bir şeyi aldatmış olmuyor mu- öteki hayvanların, aynen insan türünden hayvanlar gibi, kendi hayatlarını umursuyor olduğu ve ölmek istemedikleri bilgisini?
(Bazı insanlar için) savaş şiddeti istisnasıyla, bir de ahlâken düzelmeleri imkânsız kabul edilen, şiddete başvurmuş suçluların cezalandırılması hariç, çoğumuz kendi türümüzden birinin (ötenazi gibi son derece hassas ve dünyanın çoğunda illegal olan bir durum hariç) gereksiz yere öldürülmesini sorgusuz sualsiz yanlış kabul ederiz.
İnsan öldürmeyi söz konusu kişinin bilişsel yetenekleri, moral kapasitesi, mental sağlığı, cinsiyeti, ırkı, ulusu, yaşı ya da cinsel yönelimini gözönüne almadan yanlış kabul ediyoruz. Söz konusu kişinin terminal anlamda bunaklıktan, psikolojik hastalıklardan, zekâ geriliği olmasından söz etmiyoruz bile, ne olursa olsun o kişiyi öldürmenin cidden yanlış olduğuna inanıyoruz. Eğer her bir durumun korkunç olduğunu düşünüyorsak, bunun nedeni söz konusu kişinin sahip olabileceği mental ya da moral nitelikleri değil, acı çekmeye açık olmasıdır.
Çoğumuz sentient canlılardan oluşan diğer türlerin üyelerini gereksiz yere öldürmekte yanlış hiçbir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Ama algımızdaki bu türden bir uyuşmazlığa ne türden rasyonel bir bahanemiz var acaba? Bütün bu hayvanların hepsinde ve sadece insanlarda  var olan ne ki öteki hayvanların bu kadar  önemsiz olduğu sonucuna varabiliyoruz?
Bir kriter olarak zekâ veya moral kapasiteyi kullanırsak milyonlarca insanın hayatı da aynı şekilde bir kenara atılabilir kolayca (bunaklık yaşayan, mental özürlü insanları ve bebekleri düşünün). İnsanlar ve  insan türünden olmayan hayvanlar arasında zekâ ve moral kapasite  gibi özellikler birbirini kapsayan ve iç içe geçmiş bir kontinyuma dahildir,  bu anlamda bir sınır belirlemek ancak art niyetli ve önyargılı bir yaklaşım olabilir.
Ama zekâ ya da moral kapasite gibi bir kriterin olduğunu kabul etsek dahi, gereksiz yere  öldürülmemek ve varolmaya devam etmekte  menfaati söz konusu ise, bunun  bir önemi kalır mı sizce? Durup da düşünürsek, bu türden bir ayrımın zerre kadar önemi yok. Nasıl gözler görmeye devam etmekte yeterli ise, kulaklar da duymaya devam etmekte yeterli ise, sentiens de –yani canlının kendi hayatını tecrübe etme yeteneği de- varoluşun sürmesinde menfaat sahibi olmak açısından yeterli bir kıstastır.
Bazı insanlar ölüm kavramının, geleceğe dair planların ve sürüp giden bir aktivitede menfaati olmanın da hayatın devam etmesinde menfaat sahibi olmak için gerekli olduğunu söylüyor. Ama mesele bu olsa bile, bir çok insanın hayatının devam etmesinde menfaati olmazdı.
Burada legal bir sözleşmeye bir benzetme yapmak gelecekle ilgili kavramlar yerine sentiensin tek başına yeterli ve gerekli bir kriter olduğunu anlamamıza yardım edebilir. Legal sözleşmeler çoğu kez komplekstir, avukat olmayan insanlar için tuhaf ve garip kelimeler ve terimlerle doludur. Gelecekte varolmanın kendi menfaatine olduğunu bir kişinin anlaması için geleceğin ne olduğunu anlaması gerekir demek, bir sözleşmede taraf olan bir kişinin bir maddeden zarar görmesi için o maddeyi anlaması gerekir gibi bir şey öne sürmekle aynı şeydir. Ama biz sözleşmeyi imzalarken anlamadığımız maddeler tarafından zarar görebileceğimizi biliriz. Aynı şekilde insan türünden olmayan sentient canlılar da (aynen mental kapasitesi sınırlı sentient insanlar gibi) kendi geleceklerini ya da ölümlerini soyut ve kavramsal bir gerçeklik olarak anlamasalar bile, öldürülme eylemi sonucunda zarar görürler.
Aslında bir başkasının elinde zamansız bir ölüm yaşamanın en nihai bir zarar verme eylemi olduğunu söylemek doğru olmaz mı? Çabuk ve acısız bir ölüm bir canlının kendi hayatını kendi kapasitesi ile yaşamaktan yoksun bırakmaktır. Eğer insan türünden olmayan hayvanların gereksiz yere zarar görmemesi gerektiğine inanıyorsak, o zaman gereksiz yere öldürülmekten de korunmaları gerekir. Toplumumuzun hayvan kullanmaya yönelik mantık yürütmeleri geleneğe, alışkanlıklara dayanıyor, aslında  bu sebeplerin hepsi gereksiz, bu türden arkaik ve barbar pratikleri sürdürmekte hiçbir meşruluk yok.
Eğer ölüm sentient insanlar için zekâlarından ve diğer kapasitelerinden bağımsız olarak zararlı ise, o zaman sentient ve insan türünden olmayan canlılar için de onların zekâları ya da diğer kapasitelerinden bağımsız olarak zararlı olmalı. İnsan hayatının ve ölümünün önemli olduğunu düşünen insanlar bile isteye insan türünden olmayan hayvanların hayatlarını ve  ölümlerini görmezden geliyorlar, türcü bir önyargıya dayalı ayrımcı bir yargıda bulunuyorlar, aynen ırkçıların ya da cinsiyet ayrımcılarının kasıtlı olarak azınlık grupları ya da kadınların önemli menfaatlerini görmezden geldiği gibi.
Kendimizi bir diğer sentient canlının yerine koymak adına samimi ve dürüst bir çaba gösterdiğimizde, türlerinin ne olduğu ya da ne türden niteliklere sahip oldukları gerçeğinden bağımsız olarak, hayatlarına hürmet göstermemiz gerekir. Aynen bizim gibi; onlar da mutlu, sağlıklı olmak, zarar görmemek ve sahip oldukları en kıymetli şeyin tadını çıkarmak istiyorlar: yani hayatlarının.
Çeviri: CemC

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder