Şüpheci Zihinler
Hayvanları ve insanları “onlar” ve “bizler” diye mi algılıyorsunuz? İnsanların
hayvanlar aleminde benzersiz canlılar olduğuna mı inanıyorsunuz? Eğer öyleyse
siz bir insaninkârcısınız, bu sözcüğü kendimizin hayvansal özelliklerine ve
hayvanların da insanî özelliklerine yönelik bir körlük durumunu tarif etmek
için kullanıyorum. Veya belki de hayvanlara onların sahip olmadığı türden
duygular atfediyorsunuz, mesela köpeklerde suçluluk hissi ya da atlarda gurur
görüyorsunuz. Bu duyguların imkânsız olduğunu söylemiyorum, ancak bu tür
yorumlar çoğu kez insanbiçimciliğe dayanır, insanbiçimcilik de insan duygularının
hayvanlara yansıtılmasıdır.
Senelerdir bilim adamları insanbiçimcilikten sürekli şüphe duydular; ama
insaninkârcılık konusunda son derece rahattılar. Aslında insanbiçimcilik çoğunlukla
kendimizi bütünden koparmaya olan eğilimimiz nedeniyle bir soruna dönüşmüş
durumda. İnsanbiçimciliği eleştiren bize hayvanların insan olmadığını söylüyor
ki bu doğru, ama insanların hayvan olduğunu söylemeyi unutuyorlar. Bunu açıklamanın bir yolu var; o da Georgia
adında bir şempanzenin hikâyesini anlatmak.
Georgia; Atlanta- Georgia’daki Yerkes Ulusal Primat Araştırma
Merkezi’nde yaşıyor. Bir ziyaretçi geldiğini gördüğünde Georgia hemen musluğun
başına gidip ağzına su dolduruyor. Sonra diğer şempanzelerin arasına karışıyor,
en dikkatli bir gözlemcinin bile sıradışı bir şeyler döndüğünü anlaması imkânsız.
Georgia ziyaretçiler yaklaşana dek ağzını
hiç açmadan bekliyor, sonra ise ortalığa çığlıklar karışıyor; çünkü Georgia ağzındaki
suyu ziyaretçilerin üzerine püskürtüyor.
Bir keresinde Georgia’nın musluğa gittiğini, beni takibe aldığını anladım,
o zaman Georgia’nın gözlerine baktım ve Flemenkçe “seni yakaladım!” dedim.
Georgia anında uzadı. Suyun birazını dışarı attı, gerisini yuttu. Elbette,
Georgia’nın dilimizi bildiğini iddia etmiyorum, ama onun oyununu anladığımı
hissetti, kolay bir hedef olmayacağımı bir şekilde anladı.
Bu yaratıklarla çalışan bizler kendimizi garip bir durumda buluyoruz:
onların eylemlerini insan terimleriyle yorumlamaktan kendimizi alamıyoruz, bu
da otomatik olarak düşünürlerin ve bilim adamlarının öfkesini çekiyor, bilim
adamlarının çoğu evcil fareler, veya güvercinlerle çalışıyor, ya da hiç bir
hayvanla çalışmıyorlar.
Eleştirilerin özü şöyle: “Georgia’nın bir planı yok; insanları oyuna
getirdiğini bilmiyor; bir fareden daha hızlı öğreniyor”. Eylemlerinin kökenin
Georgia’nın içinde aramaktan ve bir niyeti olduğunu kabul etmektense davranışının
kökenini çevrede ve çevrenin onun davranışını biçimlendirmesinde arıyorlar.
Georgia sadece bu davranışın insanları şaşırtıp onların canını sıkmak gibi bir
ödülü olduğunu bulmuştu.
Ama Georgia neden paçayı sıyırsın? Eğer bir insan böyle davransaydı o
zaman bundan sorumlu tutulurdu, neden bize bu kadar benzeyen bir hayvanın uyarı-tepki
koşullarına pasif olarak uyduğu düşünülsün ki?
Sadece insanbiçimcilik ve insaninkârcılık arasında değil, ayrıca çok
kabul gören bir bilimsel kavramın da iki farklı yönü arasında seçim yapma durumundayız:
kolaycılık. Bilişsel kolaycılık bize elimizde daha alt ve aşağı kapasiteler söz
konusu ise olguları daha yüksek mental kapasitelerle açıklamamamız gerektiğini
söyler. Böylece elinize basit bir açıklama geçmiş olur; mesela şartlı tepki
dersiniz geçersiniz, böylece hile yapma gibi daha kompleks bir seçeneği elemiş
olursunuz.
Evrimsel kolaycılık ise ortak bir filojeni(soyoluşum) ortaya koyar: eğer
yakından akraba türler aynı şekilde davranıyorsa o zaman mental süreçlerin altında
aynı sebepler yatmaktadır. Bunun alternatifi ise aynı davranışı üreten farklı
süreçlerin evrimini önermek olurdu- bu da bir kaç milyon yıl farkla farklı
evrimler geçiren organizmalar için pek ekonomik bir öneri değil. Eğer aynı
davranış için farklı sebepler sunmuyorsak, meselâ köpekler ve kurtlar
için, o zaman genetik olarak yakın ya da daha yakın olan insanlar ve
şempanzeler için neden farklı sebepler sunalım ki?
İşin özü: bir ikilimle karşı karşıyayız. Ya düşük seviyede bilişsel
becerileri ya da yüksek seviyede bilişsel becerileri seçmemiz isteniyor; ama bu
da insan ve kuyruklu maymun davranışlarının farklı şekillerde açıklandığı bir
çifte standart yaratılması anlamına geliyor.
Belki de yeni sorulara ihtiyacımız var. Bir hayvanın mental yaşamını
hafife almayı göze almalı mıyız? Çok abartmayı göze alabilir miyiz? İnsanbiçimcilik
ve insaninkârcılık arasında bir simetri var; her ikisinin de güçlü ve zayıf
yönleri bulunuyor, basit bir cevap
bekleyemeyiz. Evrimci bir perspektiften ise ancak insaninkârcılığın artık kuşku
uyandırmaya başlayıp başlamadığını sorabiliriz. Bana öyle geliyor ki kompleks
ve aşina olduğumuz bir iç yaşam sahibi olması Georgia’nın yaramazlığını açıklayan
en doğru yorum olsa gerek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder