16 Ekim 2011 Pazar

Şüpheci Zihinler


Şüpheci Zihinler

Hayvanları ve insanları “onlar” ve “bizler” diye mi algılıyorsunuz? İnsanların hayvanlar aleminde benzersiz canlılar olduğuna mı inanıyorsunuz? Eğer öyleyse siz bir insaninkârcısınız, bu sözcüğü kendimizin hayvansal özelliklerine ve hayvanların da insanî özelliklerine yönelik bir körlük durumunu tarif etmek için kullanıyorum. Veya belki de hayvanlara onların sahip olmadığı türden duygular atfediyorsunuz, mesela köpeklerde suçluluk hissi ya da atlarda gurur görüyorsunuz. Bu duyguların imkânsız olduğunu söylemiyorum, ancak bu tür yorumlar çoğu kez insanbiçimciliğe dayanır, insanbiçimcilik de insan duygularının hayvanlara yansıtılmasıdır.

Senelerdir bilim adamları insanbiçimcilikten sürekli şüphe duydular; ama insaninkârcılık konusunda son derece rahattılar. Aslında insanbiçimcilik çoğunlukla kendimizi bütünden koparmaya olan eğilimimiz nedeniyle bir soruna dönüşmüş durumda. İnsanbiçimciliği eleştiren bize hayvanların insan olmadığını söylüyor ki bu doğru, ama insanların hayvan olduğunu söylemeyi unutuyorlar.  Bunu açıklamanın bir yolu var; o da Georgia adında bir şempanzenin hikâyesini anlatmak.

Georgia; Atlanta- Georgia’daki Yerkes Ulusal Primat Araştırma Merkezi’nde yaşıyor. Bir ziyaretçi geldiğini gördüğünde Georgia hemen musluğun başına gidip ağzına su dolduruyor. Sonra diğer şempanzelerin arasına karışıyor, en dikkatli bir gözlemcinin bile sıradışı bir şeyler döndüğünü anlaması imkânsız. Georgia  ziyaretçiler yaklaşana dek ağzını hiç açmadan bekliyor, sonra ise ortalığa çığlıklar karışıyor; çünkü Georgia ağzındaki suyu ziyaretçilerin üzerine püskürtüyor.

Bir keresinde Georgia’nın musluğa gittiğini, beni takibe aldığını anladım, o zaman Georgia’nın gözlerine baktım ve Flemenkçe “seni yakaladım!” dedim. Georgia anında uzadı. Suyun birazını dışarı attı, gerisini yuttu. Elbette, Georgia’nın dilimizi bildiğini iddia etmiyorum, ama onun oyununu anladığımı hissetti, kolay bir hedef olmayacağımı bir şekilde anladı.

Bu yaratıklarla çalışan bizler kendimizi garip bir durumda buluyoruz: onların eylemlerini insan terimleriyle yorumlamaktan kendimizi alamıyoruz, bu da otomatik olarak düşünürlerin ve bilim adamlarının öfkesini çekiyor, bilim adamlarının çoğu evcil fareler, veya güvercinlerle çalışıyor, ya da hiç bir hayvanla çalışmıyorlar.

Eleştirilerin özü şöyle: “Georgia’nın bir planı yok; insanları oyuna getirdiğini bilmiyor; bir fareden daha hızlı öğreniyor”. Eylemlerinin kökenin Georgia’nın içinde aramaktan ve bir niyeti olduğunu kabul etmektense davranışının kökenini çevrede ve çevrenin onun davranışını biçimlendirmesinde arıyorlar. Georgia sadece bu davranışın insanları şaşırtıp onların canını sıkmak gibi bir ödülü olduğunu bulmuştu.

Ama Georgia neden paçayı sıyırsın? Eğer bir insan böyle davransaydı o zaman bundan sorumlu tutulurdu, neden bize bu kadar benzeyen bir hayvanın uyarı-tepki koşullarına pasif olarak uyduğu düşünülsün ki?

Sadece insanbiçimcilik ve insaninkârcılık arasında değil, ayrıca çok kabul gören bir bilimsel kavramın da iki farklı yönü arasında seçim yapma durumundayız: kolaycılık. Bilişsel kolaycılık bize elimizde daha alt ve aşağı kapasiteler söz konusu ise olguları daha yüksek mental kapasitelerle açıklamamamız gerektiğini söyler. Böylece elinize basit bir açıklama geçmiş olur; mesela şartlı tepki dersiniz geçersiniz, böylece hile yapma gibi daha kompleks bir seçeneği elemiş olursunuz.

Evrimsel kolaycılık ise ortak bir filojeni(soyoluşum) ortaya koyar: eğer yakından akraba türler aynı şekilde davranıyorsa o zaman mental süreçlerin altında aynı sebepler yatmaktadır. Bunun alternatifi ise aynı davranışı üreten farklı süreçlerin evrimini önermek olurdu- bu da bir kaç milyon yıl farkla farklı evrimler geçiren organizmalar için pek ekonomik bir öneri değil. Eğer aynı davranış için farklı sebepler sunmuyorsak, meselâ köpekler ve  kurtlar  için, o zaman genetik olarak yakın ya da daha yakın olan insanlar ve şempanzeler için neden farklı sebepler sunalım ki?

İşin özü: bir ikilimle karşı karşıyayız. Ya düşük seviyede bilişsel becerileri ya da yüksek seviyede bilişsel becerileri seçmemiz isteniyor; ama bu da insan ve kuyruklu maymun davranışlarının farklı şekillerde açıklandığı bir çifte standart yaratılması anlamına geliyor.

Belki de yeni sorulara ihtiyacımız var. Bir hayvanın mental yaşamını hafife almayı göze almalı mıyız? Çok abartmayı göze alabilir miyiz? İnsanbiçimcilik ve insaninkârcılık arasında bir simetri var; her ikisinin de güçlü ve zayıf yönleri bulunuyor, basit bir  cevap bekleyemeyiz. Evrimci bir perspektiften ise ancak insaninkârcılığın artık kuşku uyandırmaya başlayıp başlamadığını sorabiliriz. Bana öyle geliyor ki kompleks ve aşina olduğumuz bir iç yaşam sahibi olması Georgia’nın yaramazlığını açıklayan en doğru yorum olsa gerek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder