22 Ekim 2011 Cumartesi

Uygarlık Karşıtı Anarşistlerden Mektup

“Uygarlık Karşıtı Anarşistlerden Mektup”
Tekno-endüstriyel kapitalist uygarlık Tabiat Ana’ya ve sakinlerine saldırılarını sürdürürken ve bu ölümcül yaşam biçimi insanlığın içine gün be gün daha da sinerken TOTAL bir Kurtuluşun çığırtkanı olan tekno-endüstriyel uygarlığa savaş açan anarşist hareketin bir parçası olarak kendi bölgelerimizde ve yerellerimizde arzuladığımız özgür, yabancılaşmamış, tahakkümün zerresinin bile olmadığı ve doğayla ahenk içinde olan bir yaşam biçimi için başladık mücadeleye…
 Mücadele, tekno-endüstriyel uygarlığın yıkımına yönelik olduğu kadar başka bir yaşam biçiminin yaratılmasını amaçlamaktadır…”Yaşam Tarzı mı Toplumsal mı” gibi sahte ikilemlere düşmektense yabancılaşmamış ve parçalanmamış bir yaşamı gerçekleştirme yolunda mücadele biçimimiz de “yabancılaşmamış-parçalanmamış ve doğrudan” ilişki biçimleri ve yöntemleri içermesi gerekiyor…Bunun için her türlü formal örgütlenme (örgüt, parti, sendika, federasyon, platform vs.) yöntemini reddediyor yerine doğrudan, organik ve samimi ilişki biçimlerinde buluşmayı, çoğalmayı ve toplumsallaşmayı tercih ediyoruz. Çünkü  bizler toplumsal devrim mücadelesinde hiçbir üyeliğin, aidiyetin ve temsiliyetin TOTAL ÖZGÜRLEŞME’yi gerçekleştiremeyeceğine inanıyoruz.  
Kemikleşmeyen, geçici ve samimi ilişki biçimleri yabancılaşmamış ve parçalanmamış başka bir yaşam biçimini yaratmak için en iyi araçlardır. Benzer düşünen kişilerin arzuları doğrultusunda, hiçbir grup baskısı olmadan gerçekleştirilen kolektif etkinlikler ve doğrudan eylemler gerçekleştirmek birincil amaçlarımızdandır.  
Tekno-endüstriyel kapitalist uygarlık saldırılarını her geçen gün daha da hızlandırırken, onun yıkımına yönelik fikirlerimizi yaymanın ve doğrudan eylemlerin aciliyetine ve önemliliğine inanıyoruz… 
Gezegeni her geçen gün yaşanmaz hale getiren, insanlığı cinnete sürükleyen, gezegenin üzerindeki her şeyi alınacak-satılacak metalara indirgeyen ve bunun için yok etmekten, talan etmekten çekinmeyen, bu sistemin yıkılması şart…Sistem kendi sonunu hazırlarken diğer yok olan türler gibi insan türünün de sonunu getirecekmiş gibi görünüyor..İnsanlığın gönüllü rızasıyla ayakta tutulduğu ve yokluğunun imkansız olduğuna inanıldığı çağımızda, bu boş inançları yerle bir etmemiz gerekiyor..Aksi taktirde insan türü pek de uzakta görünmeyen bir gelecekte büyük felaketlere doğru gidiyor…Önümüzde iki seçenek var…Ya sistemin sürmesine izin vericez ve çökerken insan türü de büyük ölçüde yok olacak ya da doğayla yeniden ahenk içinde yaşayacağımız, devletlerin, otoritelerin olmadığı dolayısıyla savaşların, tahakkümün, sömürünün ve zulmün olmadığı bir dünyayı yaratmak için toplumsal ayaklanmalar ve isyanlar bu ölümcül sisteme nihai yumruğu indirecek… 
Bizler bu sistemin yıkımında mücadele etmeyi tercih ediyor ve ona karşı bir başkaldırı ve isyan çığırtkanlığını sürüklemek ve yaymak istiyoruz…Onun yara alacağı her noktasından saldırmak, hasarlar vermek birincil amaçlarımızdandır…Bunun için anti-propagandif, ajitatif ve şiddetli-şiddetsiz her türlü eylemsel etkinliği destekliyoruz… 
Bizler sisteme sonunu getirecek nihai yumruğu indirmeden önceki süreçte yıkıcı mücadelemizle eş güdümlü yürüyecek başka bir yaşam biçimini yaratmak ve bunun için beceriler elde etmenin zorunluluğuna inanıyoruz...Çünkü hayatlarını uzmanlara ve bilirkişilere teslim eden, işbölümüne, uzmanlaşmaya ve bir makinenin dişlisi olmaya rıza gösteren kişi özgür olamaz...Mega makine yarattığı yaşam biçimiyle, kişiyi kendi kendine ayakta kalma ve karar alma yetisini geliştirmesine izin vermeyerek acizleştirmiş, onu uzmanlara ve temsilcilerine bağımlı bıraktı. Gündelik yaşamın uygarlığı toplumu içinden çıkılamaz bir “işbölümünün” dolayısıyla acizliğin içine sürüklüyor…Her geçen gün sisteme olan bağımlılığımız daha da artıyor. Genetik mühendisliği, Gıda Endüstrisi, Tıp endüstrisi, Kriminoloji Endüstrisi, Bilişim Teknolojisi ve Enerji Endüstrisi esasında Sanayi Toplumunun ta kendisi kendisini durmaksızın yenilemek ve insanlara kendilerine bağımlı olduklarına inandırmak zorunda… 
Fakat bir gerçek var ki, sistem ona müsaade etmediğimiz sürece devam edemez. Başka bir yaşam biçiminin mümkün olduğunu göstermezsek, bu sistem vazgeçilemez olmaya devam edecektir. Bu yüzden başladık, sistemi hayatlarımızdan hücre hücre yıkmaya…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder