Anarşizm genellikle
kaosla, düzensizlikle, kargaşayla bir tutulur. XIX. yüzyılda anarşizm,
muhaliflerinin yetke karşıtı hareketi suçlamak, karalamak için kullandıkları
bir sözcüktü. Ancak anti-otoriter haraketler aslında yetkenin olmaması anlamına
gelen anarşi sözcüğünü olduğu gibi kabullendiler. Kendini devlet karşıtlığı
temelinde ifade eden XIX. yüzyıl anarşizminin kaotik boyutu zayıftı çünkü
devlet karşısında ezilenlerin hareketini monolitik bir birlik olarak gören
pozitivist yaklaşımdan etkilenmişti. Ancak anarşizm işçi sınıfına sosyalizme
oranla daha az önem veriyor, kır yoksullarına, öğrencilere, marjinal kesimlere
daha yakın duruyordu. Anarşizmin kaotik yanı XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın
başında anarşistlerin suikastlere yönelmeleri ve yer yer nihilizme yakınlaşmalarıyla
birlikte güçlendi. Bununla birlikte devlete karşı geleneksel anarşist bir
toplumsal örgütlülük modeli gücünü korudu ve anarşizm 1960’lara kadar XIX. yüzyıldan
kalma bir pozitivist toplumculuk modelinin çok fazla dışına çıkamadı. 1960’lar
sonrası postmodern kapitalizmin, iktidarı devletin yanı sıra toplumun tüm
dokularına yayan, çok merkezli hale getiren niteliği muhalefetin de çok
merkezli olabilmesinin nesnel koşullarını yarattı ve anarşizmin kaotik
boyutunun açılımına imkân verdi. Sosyalistler geçmişte yaptıkları gibi, hatta
daha çok, anarşistleri kargaşa ve düzensizlik yaratarak toplumsal muhalefetin
birliğini, bütünlüğünü bozmakla eleştirdiler ve işçi sınıfı merkezli,
monolitik, geleneksel bir muhalefet anlayışını devam ettirdiler. Bu anlayış
zorunlu olarak otoriter yapılar üretiyordu çünkü Aydınlanma düşüncesinden
devraldığı, tek rasyonel doğru mantığının ışığında tek bir iktidar ve tek bir
muhalefet öngörüyordu. Merkez dışı çokluklar, kulvarları olmayan, karşılıklı etkileşim
içinde yollarını kuralsızca oluşturan öznellikler sosyalistleri ürkütüyordu.
Anarşist düşünce ise geçmişinden devraldığı “bozguncu” geleneğin de yardımıyla
postmodern toplumun yapılarını bozuma uğratmak, çözmek, parçalamak ve aynı
zamanda otonom öznelliklerden oluşan muhalif bir çokluğun kendi içindeki
iletişiminin, dayanışmasının ve örgütlenmesinin koşullarını oluşturmak yönünde
ilerledi. Marksizmin ne teorisi ne de pratiği muhalefetin mikro ölçekli kaotik
parçalanmışlığını ve birlikteliğini kaldıramazdı. Başıbozuk yoğunlukların
otoriter olmayan birlikteliklerde buluşmasını sağlamak anarşizme düştü.
Süreyyya Evren ve Rahmi G. Öğdül’ün birlikte yazdıkları Bağbozumları adlı
kitap, bozmak ile kurmak arasındaki ilişkinin anarşist yorumunu sunuyor. Bağbozumu
kavramı bir yandan okul, devlet, ordu, polis, şirketler, kilise vb. tüm
otoriter kurumların ortak özelliğini oluşturan hiyerarşik yapılara, piramitsel
örgütlenmelere eşlik eden otoriter, dikey, denetleyici bağların bozulmasına
göndermede bulunurken öte yandan bu bağların bozumlarının kutlandığı
şenliklerdeki otorite yokluğuna, otonom bireyler arasında kurulan yeni yatay bağlara
işaret eder.
Bağ ve bahçe düzenlenmiş,
denetim altına alınmış doğa düşüncesiyle ilişkilidir. Tarihte otorite ilişkilerinin
yerleşik tarıma geçilmesiyle birlikte başladığı, daha sonra çit çekilerek
sahipsiz toprakların özel mülklere dönüştürüldüğü hatırlandığında, bahçe kavramının
düzeni çağrıştıran tonu daha da belirginlik kazanır. Otoriter düşüncelerin
benimsediği toplum mühendisliği kavramı bahçe düzenlemesinin sosyal
izdüşümüdür. Toplum da bahçe gibi ayrık otlarından, tehlikelerden arındırılması
gereken, denetim altında tutulacak bir alandır. Duvarlar ve dikenli teller
sadece bahçeleri değil hapishaneler, tımarhaneler gibi tekinsizlerin tıkıştırıldıkları
kurumları çevreleyen sınırlardır da. Toplum büyük bir bahçe olarak düşünülürse
devlet de bir tür park ve bahçeler müdürlüğüdür. Aydınlanma teorisinin düşünce
modeli ağaç biçimlidir. Merkezi, hiyerarşik ve piramitsel bir niteliğe
sahiptir. Bağbozan bitki ise merkezi gövdelere sarılarak onları bozguna uğratır.
Bu bağlamda hiyerarşik değil
heterarşik bir bitkidir. “Bozguncu bitkiler” rizom (kökgövde) şeklindedir.
Rizomlar dikine gelişmek yerine toprağın altında yatay olarak uzanırlar. Ağaçlar
ve onların köklerinden farklı olarak bu yeraltı gövdeleri birbirlerine bir ağla
bağlanırlar. Başlangıcı ve sonu olmayan rizomlar hareket halindeki yönlerden
oluşur. Ayrıkotları gibi çok hızlı bir biçimde çoğaldıkları için bir kez
bahçeye girdiklerinde onlardan kurtulmak zordur. Rizom bilgisi de merkezi, ağaçsal
yapıları kökünden söküp atar, hiyerarşik yapıları kırar, merkezsizleştirir,
farklılıklar ve çokkatlılıklar üretir, heterojen ve sürekli hareket halindeki
oluşumlara imkân verir. Birbirleriyle rastgele, düzensiz ilişkiler kuran
rizomsal çizgiler her an değişen, yeniden oluşan bir ağ oluştururlar.
Toplumsal, kentsel mekânlar
da bahçeler gibi iktidarın noktalar ve kapalılık temelinde tahakkümünü kurduğu
yerlerdir. Evler, işyerleri, alışveriş merkezleri, vitrinler, ekranlar iktidar
ilişkilerinin sıkıştığı noktasal kapalı alanlardır. İktidar, bireyleri bu kapalı
yerler içinde birbirlerinden yalıtılmış bir biçimde tutar. Noktalar arasındaki
insan ve mal dolaşımının denetimi iktidar açısından merkezi bir önem taşır.
Bireylere dayatılan yollar,
otobanlar, parkurlar, kulvarlar sabit yerler arasındaki ulaşımın güvenlik altına
alındığı merkezi erk tünelleridir. Amaç bir kez güvenli noktalara ulaşmak
olarak tanımlanınca mesafe nefreti ortaya çıkar ve yolda geçen zaman boşa
harcanmış, kayıp bir zaman olarak görülür. Ulaşım önceden belirlenmiş bir çizgi
üzerinde hızlı, kesintisiz bir akış olarak tasarlanır. Bireyler steril
kulvarlarda birbirlerinden yalıtılmış bir şekilde yolculuk ederler.
Turistler iktidarın imal
ettiği hazır manzaralaşmış akışları, hazır yerleri, hazır nesneleri tüketirler.
Öte yandan kapitalist birikimin yol açtığı kentsel gerilim zaman zaman
patlamalarla, tıkanmalarla, taşmalarla sonuçlanır. İktidarın yığıştığı, tıkandığı
noktalarda direniş yoğunlaşmaları oluşur. Malların dolaşımındaki tıkanma bir
tür potlaç, birikimi dağıtma anlamına gelen yağmalarla sonuçlanır; erk mekânları
içlerine sızılarak söküme uğratılır. Kapalı mekânlarda, belirlenmiş kulvarlarda
varlık bulan iktidarın tersine direniş açık mekânlarda, sokaklarda ifadesini
bulur; şenliklerle, işgallerle, iktidarın tüketime tahsis ettiği bu alanlar
geri talep edilir. İktidar için bir oyunbozanlık ya da felaket olarak görülen
sistemin akışındaki kesintiler muhalefetin yeni ilişki ağları, dayanışmacı,
yardımlaşmacı ilişkiler geliştirmesine vesile olur. Dar ve çizgisel bir
kulvarda bir sona ulaşmak isteyen hızlı bir ilerlemeyi öngören otoriter ulaşım
modelinin tersine, anarşik yürüyüş başıbozuktur. Belirli bir güzergâhı yoktur;
yan yollara, patikalara saparak kendi yollarını, mekânlarını her an yeniden
yaratır. Yolda karşılaşılan insanlarla ilişki, seyirci turistinkinin tersine
yüz yüze ilişkisellik ve karşılıklılık temelinde gerçekleşir. Otobanların sanal
dünyadaki karşılığı olan infobanlar internetteki hazır sörf mekânlarıdır.
Kentli tüketici turistler gibi internet sörfçüleri de siber dükkânları, tüketim
tapınaklarını ziyaret ederler. Başıbozuk yürüyüşçülerin siber dünyadaki karşılığı
ise hacker’lardır. Bunlar bir yandan otoritenin ve tüketimin şifrelerini kırarken
öte yandan kendi aralarında iktidar söylemini dışlayan bir metinler ağı
oluştururlar. Hiper metnin bağlı olduğu bir üst metin, bir anlatı merkezi
yoktur. Yazarın otoritesinin kaybolduğu bu metin, anlamın etkin okurlardan
oluşan öznelerin değişen ilgi merkezlerine bağlı olarak her an değiştiği, sınırsız
biçimde yeniden oluştuğu açık bir metindir.
Anarşist düşünce saflığa
karşı melezliği, resmiyete karşı karnavaleski, hiyerarşiye karşı yatay ağsallığı,
tek doğruya, monoloğa karşı diyalojik olanı savunur. Ulus devletin ürettiği,
sadık kalınması istenen tarihsel ve kültürel bir mirasa dayalı kapalı anlatıya,
resmi tarihe karşı çıkar. Bu tarih iktidarın, dışladığı kadınlara yer vermeyen
erkeğin hikâyesidir. Sadece kamusal kayıtlı olanın anlatıldığı eril tarih yazın
karşısında anarşizm, kadınların sığdırılmak istendiği özel alanın politik olduğunu
vurgular ve bu alana ilişkin iktidarın üzerini örttüğü tarihsel deneyimleri gün
ışığına çıkarmaya çalışır. Öte yandan geçmiş bir “altınçağın” mutlaklaştırılması
ya da “bilimsel olarak kurgulanmış bir gelecek” düşüncesinden yola çıkarak
bugünü tek yöne sokma girişimleri dayatmacı, otoriter politikalar üretir.
Önemli olan tekilliklerin, farklılıkların olumlandığı, yeni olanın öncülük
taslamadığı, herkesin kendi avangardı olduğu bir çokluk ortamının yaratılmasıdır.
Günümüzde iktidarın yerleştiği tek bir merkez olmadığından, direniş de
merkezsiz olmalıdır. İktidarın yoğunlaştığı kesişen baskı merkezleri direnişin
de yoğunlaştığı yerlerdir. Eski muhalefetin sıkı disiplinli, kapalı ve kilitli
ruh halini yansıtan, homojenliğin ve safları bozmamanın temel olduğu, ciddi
görünümlü gösterilerinden farklı olarak kapitalist küreselleşme karşıtı
gösteriler, çoklukları, kaosları ve renklilikleriyle bir şenlik, bir karnaval
görüntüsü sergiler. Eşyaların tersyüz edilmesi, başka amaçlar için kullanılması,
verili durumları ihlali, uygunsuz birleşmeler, etnik ve kültürel heterojenlik,
kapitalizme, hiyerarşiye, patriyarkaya ve milliyetçiliğe karşı çıkma anarşizan
şenliklerin özelliklerinden bazılarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder