Son rakamlardan haberim yok ama sadece İstanbul için her gün otuz bin
sığır mezbahalarda öldürülüyor ve mutfakların yolunu tutuyor. Bir bu
kadar koyunu da ilave edersek ülke genelinde on binlerce hayvan her gün
beslenme amaçlı olarak canlarından oluyor demektir. Kanatlı kuşlarda
durum daha da kötüleşiyor. Bu sayı yüz binleri buluyor.
Bu canlıların derilerini giyiyor, tüyleri ile ısınıyor onları ayağımıza
giyip yürüyoruz. Vücut sıvıları çalınan binlerce canlı normal
ömürlerinden çok daha kısa süreler içinde hayatını kaybediyor.
İnsanların sağlığı için denek oluyor, güzelliği için makyaj malzemesi
oluyor, eğlenmeleri için bahçeleri kuruluyor, sirklerde dalga geçiliyor
hiç olmadı küfürlere konu oluyorlar... Binlerce kedi ve köpek sokaklarda
kötü muameleye maruz kalıyor, yakılıyor, kuyruğu kesiliyor ve işkence
görüyor. Bir o kadarı kazalarda ölüyor. Hayvanları kullanmanın ve
sömürmenin akla hayale gelmez yöntemlerini bulmakta çok başarılıyız.
Kısacık
ömürleri boyunca durmadan çoğaltılıp semirtilen bu canlılar sosyal
varlıklar, doğada olması gereken, gökyüzünün sonsuz maviliğinden kopup
gelen rüzgarlar ve yağmurların büyüttüğü otlaklarda özgürce dolaşması
gereken bizim gibi canlılar. Hayatları boyunca birçoğu fabrika
çiftliklerinde ölüm yolculuklarına esaret altında yürüyor ve acı dolu
sonlarını kederle bekliyor. Bu acımasız gerçekleri normalleştiren soğuk
bir insanmerkezci algı var bu ülkede ve bu algının sempatizanları ve
taraftarları büyük bir koalisyonun ve ortaklığın üyeleri aslında
farkında olmadan. Hiçbir konuda anlaşamasalar da, iktidar ve otorite
için sürekli savaşsa da, birbirlerini sürekli baskı altında tutup
yaşamaya çalışsalar da bu insanlar hayvanlar söz konusu olduğunda
birlikte hareket ediyorlar, birlikte öldürüyorlar, sömürüyorlar ve bu
haklarının (!) ellerinden alınması ihtimali karşısında birlikte hareket
edecekleri de çok açık. Onları durduracak ne yasa, ne kanun ne de ahlaki
bir durum var. Hiçbir insan hayvanları öldürülmesinin yarattığı
sonuçlardan faydalanma zevkinden birbirine düşman da olsa vaz geçmiyor.
Çünkü
insan iktidardır. Dünyada, bulunduğu coğrafyada, ülkesinde, kentinde ve
yaşadığı evde egemendir. Yerinden, konumundan, zevklerinden,
hazlarından memnunken kendinden başka bir tür canlı için fedakarlık
yapmalarını beklemek menfaatlerinden, çıkarlarından, damak tatlarından,
kibirlerinden ve doymak bilmez iştahlarından vaz geçmek anlamına
geliyor. Her biri sosyal bireyler olan ve insanlar gibi bir topluluğa
aitken doğadaki her bir tür kadar yaşam hakkı ve seçme hakkı olan bu
canlıları kitlesel bir ölüm ve soykırıma uğratırken bunun insanların en
doğal hakkı olduğunu iddia etmek büyük bir haksızlık. Artık bir şeyleri
değiştirmeliyiz. Amaların ve bahanelerin ardına gizlenerek insanın ve
gezegenin yitiriliyor oluşuna hayvan kıyımının neden olduğunu
ispatlamalıyız insana rağmen. Geç olmadan. Pasif bir vejetaryen da
olabiliriz kararlı bir vegan ya da önümüzdeki örnekleri izleyen doğrudan
eylemi göze alan radikal bir aktivist. Ama artık bir şeyler yapalım,
bir tartışmadan başlar her şey belki de bir şiirden bilemiyorum,
bildiğim tek şey Hayvan Özgürlüğü her şeye rağmen. Her gün ölen canlılar
bunu hak etmiyor, evrensel bir şefkat ve vicdani bir sorumluluğun
doğadan kaynaklanan etik eşiği farkındalığımızı artırmalı. Çünkü
hayvanlar masum, onların ölümleri ve sömürülmeleri kendi hataları değil,
hata bizlerde.
...
Kenar bir gecekondu mahallesinde
eski, kirli ve tapusuz evlerin arasındaki
ara bir sokağın yoluna yapışmış
incecik bağırsakları didikliyordu
kösnül ve iğreti gagalarıyla iki karga;
soğuk bir günde
yeni dökülmüş asfaltın sıcaklığına
tüylü kuyruğuyla çöreklenerek
ısınmaya çalışmanın
hata olduğunu anlayamayacak kadar
küçücük bir kedinin.
Hatadan
dönmek büyüklük derler sizden başka canlıların hayatlarını umursamanızı
ve bunun son kertede kendi doğrularınız haline geleceğini düşünmenizi
istiyorum. Çünkü Hayvan Özgürlüğü, İnsan Özgürlüğüdür Gezegenin
Özgürlüğüdür. Başka çaremiz yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder