ıra dînî
yükümlülükleri ve vicdanî sorumluluklarına gelince toplumda dindar insanlara
yönelik genellikle geniş bir müsamaha söz konusu olur. Genel yasaları bile
isteye çiğnemelerine izin verilmez; ama bu yasalar da dinlerin görevini yerine
getirebilmesi için onlara geniş bir yer ayıracak şekilde düzenlenmiştir.
Ancak bazı
durumlar insanların bazı dini yükümlülüklerini yerine getirmelerine izin
verilmez; çünkü belirli eylemler hoş gösterilemeyecek kadar uç noktalarda
bulunan eylemlerdir. Genellikle toplum ve din beraber ilerler, böylece toplum
zaten halihazırda dinden dışlanmış bir şeyi yasaklamak zorunda kalmaz; meselâ
insan kurban etme eylemlerine izin verilmeyeceği için hiç bir dini grubun bu
türden bir eylemi yapmalarına izin verilecek mi diye tartışılmaz bile.
Ancak insan
kurban etme eyleminin eğer bu pratiği talep eden bir din olsaydı bile
reddedileceğini; çünkü bu pratiğin ahlâki anlamda dehşet verici olduğunu
bilmemiz gerek. Bu durum, dinlerin ve dini inançların her zaman için toplum
tarafından reddedilen birşeyi yapmak için bir temel olarak kullanılamayacağı
prensibini bize açık bir şekilde gösteriyor.
Şimdi insan
kurban etme ritüellerinden çok daha bağlayıcı bir soruya bakabiliriz:
hayvanların dini amaçlarla kurban edilmesi sorusuna. Hem Yahudilik hem de İslam
dini, takipçilerinin özel bir şekilde hazırlanmış eti yemelerine izin verir, bu
et spesifik bir şekilde öldürülmüş
hayvanlardan alınmış bir ettir. Müslümanlar için bu etin sıfatı helal’dir, Yahudiler
için ise kaşer’dir.
Bu kesim
metodları yüzlerce ya da binlerce yıldır var olan kadim prosedürlerdir. İlk
dönemlerdeki varlıkları ile ilgili söylenecek fazla birşey olmayabilir; ama
artık durum böyle değil. Buradaki temel prensip hayvanın ölürken canlı ve
bilinçli olmasıdır; bugün bir çok insan
bu kesime gereksiz bir zulüm, söz konusu hayvanların yaşadığı gereksiz bir
ızdırap olarak bakıyor.
Bunun bir sonucu
olarak İngiliz hükümeti bu tür öldürme metodlarını yasaklamayı düşündü. İngiliz hükümetine bu tür bir öneri getiren
çiftlik Hayvanlarının Refahı Konseyi Başkanı Dr. Judy MacArthur Clark şöyle
söylüyordu, “elimizdeki bilimsel verilere göre bu hayvanlar çok ciddi bir
biçimde acı çekiyorlar.”
Hayvanları
gıda olarak kullanmak üzere öldüren herkes
hayvanların acı çekmemesini sağlamak için gereken önlemleri almak zorunda, bu
da prensipte hayvanların şoklanması demek oluyor, şoklanan hayvanların
öldürüldüğü sırada bilinçleri yerinde olmuyor. Yahudi ve Müslüman gruplar ise
muaflar- ama bu muafiyet etik olarak meşru mu?
Bir çok Yahudi ve
Müslüman kendi ritüel kesimlerini etik bir şey yaptıklarını söyleyerek
savunuyor, bu insanlar iddialarını iki temel nedene dayandırıyorlar.
Birincisi,
hayvanlar ritüel kesim sırasında diğer öldürülme biçimlerine kıyasla
hayvanların daha çok acı çekmediğidir. Bu doğru olabilir- ve eğer doğruysa o
zaman bu ritüelleri etik sebeplerle yasaklamak ya da kınamak için bir gerekçe
bulunamaz. Ancak, bu söylenen şey gerçek olmayabilir ve aslında gerçek
olmadığını düşünmemiz için iyi sebeplerimiz var.
Burada söz konusu
olan şey, dinle değil teknikle ilgili bir soru. Daha ilginç ve geçerli olan
soru ise eğer hayvanlar geleneksel dini ritüellere göre öldürüldüklerinde
gerçekten daha fazla acı çekiyorlarsa ne yapacağımızdır. Burada, dini
gelenekleri savunanlar ikinci argümanlarını öne sürer, yani söz konusu olan
şeyin kökten dini pratikler olduğu ve bu tür pratikleri yasaklamaya yönelik
girişimlerin de etikten uzak dini ayrımcılıklar anlamına geleceğini söylerler.
Dolayısıyla, dini
gruplara verilen muafiyetler hayvanlar daha çok acı çekse de çekmese de
sürdürülmelidir. Hayvanların daha çok acı çektiği ispatlanırsa bu akıl yürütme
biçimi neredeyse bütün dindar savunucularda gözlemlenebileceği için en doğru
olanı onların ilk argümanını reddedip bu ikinci argümanlara odaklanmak
olacaktır- ne de olsa bu argüman bütün durumlara uygulanabilen tek argüman.
Bu argümanın
nihayetinde ikna edici olabilmesi pek mümkün değil. Aslında bu argüman yüzünden
zorlanabilirler, çok önemli dini yükümlülükler olduğuna inandıkları şeyi takip
etmekte sorun yaşayabilirler. Zaten çoktan toplumun dehşet verici bulduğu
ekstrem durumlar söz konusu olduğunda dinlerin muaf olmadığı ve olmaması
gerektiğini de ortaya koymuş durumdayız.
İnsan kurban
etmek söz konusu olunca durum bu, o halde sormamız gereken soru ,hayvanların
ritüel olarak öldürülmesinin öldürenler ne kadar inanırsa inansın yasa dışı bir
eylem yaptığını söyleyecek kadar ekstrem bir durum olup olmadığı. Şu anda
toplumda hayvanların statüsünü gözönüne alırsak durumun böyle olmadığını
söyleyebiliriz.
Öte yandan
toplumun gittiği yola bakılırsa yakın bir gelecekte olaylaraynen söylediğimiz gibi olabilir.
Helal ya da kaşer kurallarına göre hayvan öldürmek, gereksiz bir acıya sebep
olunduğu için başka sorunlara kıyasla yasa dışı ilan edilmeye daha yakın. Dini
toplantılarda şarap içilmesi ya da başörtülmesi gibi iki dini gelenekten çok
farklı olarak hayvanların dini ritüellere göre öldürülmesi suç olarak kabul
edilmeye daha yakın.
Dini etikler her
zaman en iyi etikler değildir- bazen dini dogmalar ahlâken şüpheli olan
davranışları onaylar ya da gerekli kılarlar. Sadık dindarlar samimiyetle
belirli davranışların kendilerinden beklendiğine inanabilirler; ancak bu inanç
söz konusu davranışa izin verilmesi gerektiği anlamına gelmez-ve izin verilecek
kadar zararsız bir davranışsa, o zaman bir kaç kişiye değil, herkese
verilmelidir bu izin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder