Antropolojide Hayvan Sorunu
Barbara Noske
Amsterdam Üniversitesi
Felsefe Bölümü
Hollanda
Antropologlar genelde kendi disiplinleri antropolojiyi
antropos(insan türü)’nün incelenmesi olarak tanımlar ve hayvanlar âleminin
gerçekliğine ya çok az önem verir ya da hiç önem vermezler. Elbette,
hayvanların antropolojik çalışmalarda bir önemi var; ama insan düşüncesi ve
insan eylemi adına bir hammadde olarak önem taşıyorlar. Antropolojinin insan
grupları ve kültürlerinin kendi doğal çevreleriyle nasıl başa çıktığı ve bu
çevreyi nasıl algıladığıyla ilgili uzun bir geleneği olduğunu söyleyebiliriz,
buna diğer türleri de katabiliriz üstelik. Bu tür çalışmalar kendilerini
hayvanlar hakkında düşünen ve eyleme geçen özne ve eyleme kapasiteleri bulunan
insanlarla sınırlar.
Sonuçta hayvanlar
kendileri hakkında bir şeyler hissedilen ve bir şekilde yüzleşilen pasif
nesneler olarak resmedilirler. Kendi koşulları içerisinde eyleyen ya da özne
olmaktan uzak görülen hayvanlar antropologlar tarafından görmezden gelinir.
Onlar ve onların insanlarla ilişkileri antropolojik açıdan değersizdir. Bir çok
antropolog hayvanların nasıl göründüğü, koktuğu, hissettiği, nasıl tat aldığı
veya nasıl bir sesinin olduğunu neredeyse hiç umursamaz. Bunun bir sonucu
olarak Batı’da ya da Üçüncü Dünya’da hayvan refahı ile ilgili sorular
antropolojik düşünce açısından çok nadiren bir anlam ifade ederler.
Antropologlar
hayvanlara insan merkezli ekosistemlerin ve insana ait sistemlerin entegre bir
parçası olarak muamele eder. Hayvanlar ekonomik kaynaklardır, ekonomik
metalardır, insanların kullanımına sunulan üretim araçlarıdır.
Hayvan temelli
insan ekonomileri antropologlar tarafından yoğun olarak incelenmiştir, ancak bu incelemelerde esas soru hayvanların kullanıldığı çeşitli insan
pratiklerinin ekonomik ya da ekolojik olarak insan bakış açısından rasyonel
eylemler olup olmadığı olmuştur. Ancak yarı yabani hayvanların kendi
çevrelerinde az da olsa kontrol sahibi olduğu örneklerde antropologlar
insan-hayvan düzenlemelerine hayvanların bakış açısından bakabilmektedir.
Antropoloji
disiplini bariz bir şekilde insanmerkezcidir. En iyi olasılıkla bakıldığında
insanlar ve hayvanlar tek bir bileşik ekosistem içerisinde etkileşim halinde
görülür; bir çok antropoloğun dikkati hayvanları değil insanları anlamaya
yönelmiştir. Sorular sadece insanlara odaklanır. Hayvan popülasyonunun,
beslenme biçimlerinin ve yeryüzünde yer değiştirmesinin insan kültürüne hiç bir
etkisi yok mu?
Geçim faktörü
olan hayvanlardan ayrı olarak , antropologlar uygun şekilde hayatta kalma
sebepleriyle insan amaçları adına kullanılan hayvanlara dikkat çektiler; totem,
kurban ya da prestij objeleri olarak kullanılan hayvanlardan söz ediyoruz. Bu
kapasiteye sahip hayvanlara insanın dini yaşamı adına dini bir önem, sembolik
ve metaforik bir anlam yüklenmiştir.
Hayvan
totemlerine ve hayvan sembollerine yönelik antropolojik ilgi insanmerkezci bir
yaklaşımı engellemeyi garantilemez. Çoğu kez bu tür ilgiler hayvanlara dikkat
çekmek yerine insan kurguları adına bir bahane yaratmak amacını güder.
Bu konuda
kendilerine karşı çıkıldığında bir çok antropolog bu tür soruların biyoloji ve etoloji gibi
bilimlerle ilgili olduğunu söyler. İnsan- hayvan ilişkisi dışında hayvan-insan
ilişkisi olduğunu göstermek için ve bu
hayvan- insan ilişkisini görmezden gelmenin de tek yönlü bir nesne-özne
yaklaşımına yol açacağı ve bunun da zaman kaybı olacağını gösterir. Antropolojide şu anda yaşanan
insanmerkezcilik resmen hiç bir karşı argümana muhatap olmadan sürüp gidiyor.oyuyor.
Yavan yavaş ortaya çıkan insan-hayvan ilişkileri disiplini bu meseleyi aşma
konusunda bayağı bir sıkıntı çekecek.
Çeviri:CemCB
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder