Vicdan Ahmaklığı
“Ahmak, ışıkla
alevi karıştırır
ve kendisini her yakanı güneş sanır..” Cenap Şahabettin
Bu yazı
http://internationala.org sitesinden alıntıdır.
“Taktım” bu orta
sınıf takıntısına. Dayanmıyorum. Çünkü dönüp kendisiyle yüzleşmek yerine,
saldıracak popüler hedefler arayan, isyan olgusunu fetişleştirerek kendi
eylemsizliğini örtmeye çalışan insanlara kızıyorum. Anti-militarizm, Anarşizm,
Hayvan Özgürlük Hareketi gibi Batı’nın büyük bir yaratıcılık ve mücadeleyle
büyüttüğü hareketlerden bahsedip sonra da onların “vicdanlarına tükürmek” bana
pek akıllıca gelmiyor. [Bazıları bu hareketlerin tarihini zorlama bir çabayla
çok gerilere dayandırabilir. Böyle düşünecek olursak hepimiz Afrika'lıyız
tabii..] Dahası “Batı vicdanı” ile “burjuva vicdanı”nı eşanlamlı terimler
olarak kullanmak iyice absurd bir durum bana göre. Evet, içinde yaşadığımız bu
modern uygarlığın sorumlusu “Batı”dır. Ancak aynı zamanda buna karşı en fazla
mücadele çeşitliliği üreten yine onlardır. Batı kültürüne karşı çıkış ‘uygarlık
karşıtlığı’ düzleminde olmadığında, ÖDP’nin “gericilik”, TKP’nin
“anti-emperyalizm” vurgusu gibi anlamsız ve kısır kalır. Tabii bu “vurgular”dan
rahatsız olmayanlar için bir sorun olmasa gerek.
Lise yıllarından
beri vejetaryen* olan birisi olarak bu tercihimden gayet memnun olduğumu
belirtmeliyim. Dahası Batı’nın göbeğinden çıkmış ve o kültürü temsil eden bir
müzisyen olan Morrissey’in “Meat is Murder” adlı şarkısı vejetaryen olmama
katkı sağlamıştır. Şimdi o günlere dönüp baktığımda artık beni o kadar da
heyecanlandırmayan ve pek de hoşlanmadığım bu adamın beni vejetaryenliğe itmiş
olmasında içine tükürülecek bir durum göremiyorum. Çünkü bu değerleri içine
tükürülecek bir Batı dayatması olarak görmüyorum.
Vejetaryenlik her
şeyden önce kişinin kendisine karşı dürüst olmasıdır. Vicdani ve ahlaki bir
değerdir vejetaryenlik. Hayvan sevgisinden bahsedip, sofrada inek yeme
ikiyüzlülüğüne karşı çıkmaktır. Bu yüzdendir ki bir vejetaryen et yiyenlerle
aynı masada oturduğunda yüzsüz, yılışık sataşmalara maruz kalır. Çünkü o, et
yiyicilere varlığıyla bir ayna tutar. Onların yapamadığı bir şeyi yapmıştır.
Evet, et yemezlik bir tercih değildir, kazanılması gereken bir değerdir. Vicdan
aklayıcılıkla yaftalanamayacak olsa da, bu bağlamda vicdanını rahat tutmayı en
çok hak eden insanlar et yemeyi red edenlerdir. İster radikal bir ALF üyesi
olsun isterse bir “vicdan aklayıcı.”
Vejetaryenliğin
eleştirilmesine karşı değilim. Bu ahlaki tavrın kapitalistler tarafından sektör
haline getirilmesi, mankenlerin fit bir vücut için et yemeyi bırakması, uzun
hayat formülü olarak reklamlarla, çeşitli samimiyetsiz kampanyalarla
vejetaryenliğin dayatılması, Peta vb. Görüldüğü gibi tartışılacak,
eleştirilecek, üzerine gidilecek çok fazla konu var. Ancak bir et yiyicinin, “çözüm
vejetaryenlik olamaz, bu bir batı ahlakıdır” diyerek ahkam kesmesi, benim için
kabul edilebilir bir eleştiri şekli değildir. Ayrıca bir vejetaryenin (her ne
amaçla et yememeyi seçmiş olursa olsun), “ zaten yanlış hayat doğru yaşanmaz”
nihilistliğiyle kendisini aklamaya çalışan bir et yiyiciden ‘pasif’ tavrıyla
bile çok daha hayırlı bir iş yapıyor olduğu gerçeğini unutmamak gerekir.
Pasif ve Aktif
Kazanımlar
Bu konu üzerine
ayrı bir yazı yazmayı düşünüyordum. Kısmet bu yazıyaymış. Çok derinleşemesem de
söylemek istediklerimi net bir şekilde ifade etmeye çalışayım.
Oynadığım bir
bilgisayar oyunu* vardı. Oyunda çeşitli düşmanlara karşı savaşıyorsun.
Savaşları kazandıkça sana bir miktar puan veriliyor ve bu puanları kontrol
ettiğin oyuncuyu geliştirmek için kullanıyorsun. Oyuncunu geliştirmek için
kullanabileceğin güçler kısaca iki gruba ayrılıyor. ‘Pasif güçler’ ve ‘Aktif
güçler’. Pasif güçler senin karakterini şekillendiriyor, bu güçleri aldığında
oyun içinde bunları kullanmak için özel bir şey yapmana gerek kalmıyor. Çünkü
bu güçler oynadığın karakterin bir doğal becerisi haline geliyor. Bir de aktif
güçler var. Bu güçler daha çok karşındakine ağır darbeler indirmek için
kullanılıyor ve karakterinin bir parçasından çok bir ‘uzantı silahı’ olarak
işlev görüyor. Oyun içinde Aktif güçleri kullanabilmek için özel anları
beklemelisin ve bu güçler çok etkili olmasına karşın, kullanıldığında sana da
bir miktar zarar veriyor. Dolayısıyla kısıtlı ölçüde kullanabiliyorsun. Benim
becerebildiğim kadarıyla bu oyunu bitirmenin tek yolu karakterini pasif
becerilerle donatıp üzerine akıllıca seçilmiş etkili Aktif güçler eklemek.
Merak etmeyin hikayenin sonunda sunacağım bir “ibretlik ders” yok. Oyunun
özelliklerini söylemek istediğim şey için deforme de etmiyorum. Bu oyun,
hayatta görmezden gelinemez bir gerçekliği tekrar hatırlattı bana.
Bu bağlamda
“Pasif Güçler” olarak; vejetaryenlik, anti-militarizm, anti-otoriterlik ve
hayat içerisinde kazanılan beceriler ve değerlerin tümü olarak görebiliriz. Bu
değerler bireyin karakterinin bir parçası haline gelir. Hiçbir vejetaryen,
“bugün de şu kuzuyu yemiyim de hayatını kurtarayım yavrucağın” diye düşünmez,
onun bir tavır olarak et yememesinin dolaylı kazanımları pek tabii ki vardır.
Ama her şeyden önce bu özellik onun karakteridir. Bir anti-otoriter hayatın her
alanında karşısına çıkan otoriteye, dayatmalara; bu tavrı karakterinin bir
parçası haline getirebildiği ölçüde karşı çıkabilir. Bunu yaparken de “örgütlü
bir doğrudan eylem olmadan benim bireysel karşı çıkmam zaten hiçbir işe
yaramaz, o zaman ben edebimle susup oturayım en iyisi” diye düşünmez. O, kendi
karakterini yansıtır ve eyler.
‘Aktif Güçler’
olarak; “doğrudan eylem, örgütlenme, sabotaj” vb. düşünebiliriz. Aktif güçlerin
büyük etkisi yadsınamayacağı gibi bahsettiğim ‘Pasif Kazanımlar’ olmadan da
etkili olamayacağını düşünüyorum. Bu bağlamda aktif ve pasif güçlerin
birbirinden ayrı düşünülemeyeceğine inanıyorum.
[ Bu değerler
hiyerarşik bir sıralamada gelişmez, 'pasif güçler' olmadan doğrudan eylem
yapılmaz gibi bir formülasyondan bahsettiğim sanılmasın. Doğrudan eylemler de
pasif güçlerin kazanımını tetikleyebilir. Bu değerlerin karakteristik
yapısından bahsediyorum.]
Bu durumda, bir
anti-militaristin askere gitmediği için, “ordunun topyekün dağıtılmasına karşı
çıktığı” ya da bir vejetaryenin et yememesinden, “fabrika çiftliklerinin
yıkılmasına karşı çıktığı” mesajını alan birisinin akıl karışıklığına benim
yapabileceğim bir şey yok. Lakin “et üretimindeki aşağılık vicdansızlıkları
durdurmanın yolu ‘vejeteryan’ olmak değil, becerebiliyorsanız o çiftlikleri
havaya uçurmak, becermiyorsanız da edebinizle susmaktır” gibi neresinden tutsan
elinde kalacak bir önermeye kargalar bile güler. Bile dediğime bakmayın,
kargalar çok zeki yaratıklardır, bu saçma önermeyi anlayıp bir de üzerine
sağlam bir kahkaha patlatırlar. Bu önermeye göre; ‘bir anarşistsen gider
devleti yıkarsın, eğer yapamıyorsan oturur edebinle susarsın, ya da ‘savaşları
durdurmanın yolu askere gitmemek değil, orduya bomba atmak, gidip karakol
baskını yapmaktır, yapamıyorsan da oturup edebinle susmaktır…”
Doğrudan eylem
çok samimi ve güçlü bir silahtır. Bir şeylerin değişmesini istiyorsan gider
değiştirirsin. ALF taktikleri de bu bağlamda çok değerlidir. Ancak “sisteme
topyekün sırtını dönmek” tek başına hiçbir şey ifade etmez dahası hayatta
karşılığı olan bir önerme de değildir. Bu tavrın içini neyle ve nasıl
doldurduğun önemli. Mesala, et yiyen bir ALF aktivisti olmanın mantıklı bir
açıklaması olamaz. Topyekün, tavizsiz bir savaş senin buna ne kadar hazır olduğunla
doğrudan bağlantılıdır ve ancak bu bağlantıyla mümkündür.
‘Pasif
kazanımlar’, ‘Aktif kazanımlar’dan ayrı düşünülemez ve “bütüncül mantık” ile
“parçacıl mantık” ayrı şeyler değildir. Değişim, ancak merkezine kendini
koyduğun zaman mümkün olabilir. Kendini dışarıda tutup büyük değişimler talep
etmek en hafifinden şımarıklıktır. “Kapkara, tavizsiz , isyancı anarşistler”in
laf salatalarına ve putlaştırdıkları isyan kavramı üzerine saçmalamalarına
karnımız tok. Biz fareyi öpmesine öperiz ancak fareyi öptükten sonra yemek
masasında ağzımızı hayvan cesetleriyle doldurmayız. Bu çelişkiyle yaşayanların
da sözlerine itibar edecek değiliz.
*vejetaryen:
“vejeteryan” kelimesinin doğru yazılışı.
*[2] : oyunun adı
yanılmıyorsam “sonny” idi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder