ALFREDO BONANNO
Takip eden hususlar, anarşist harekette var olduğu iddia edilen özyönetim hareketinin bir kısmına
hitap ediyor. Kişisel olarak, bunun hiç de var olduğuna inanmıyorum. Gerçekte,
bunun embriyosunun izlerinin var gibi göründüğü alanlarda, bunlar tamamen karşıtına
dönüşüyorlar. Elbette, bu biraz keyfi bir varsayım olarak düşünülebilir, fakat
bir anlığına dikkatle düşünmek meseleyi berraklaştıracaktır.
Anarşistler için bir tür yapı inşa etmek, bir squat, liberter bir okul,
alternatif bir banka ya da özyönetimle idare edildiği düşünülen gıda hizmeti
veren bir kooperatif, yeterli değildir. Bu aynı zamanda liberter bir temele
sahip olmalıdır. Bu özsel unsur, ilkelerin ya da bir simgenin basitçe beyan
edilmesi olamaz. Başka bir deyişle bir sosyal merkezin kendisini anarşist
olarak adlandırması gerçekten öyle olması için yeterli değildir. İki unsur daha
gerekli.
Birincisi, gerçekten anarşist olabilmek için yapıya doğru eğilim
gösteren etkinliğin, iktidarın tüm biçimlerine saldırmayı hedeflemeye
indirgenemez olması gerekir.
İkincisi yapının kendisi kesinlikle tam olarak iktidardan uzak kalmalıdır.
Başka bir deyişle, mali kaynaklar, fırsatlar ya da herhangi bir başka şey elde
etmek üzere asla bir ittifak söz konusu olmamalıdır.
Bu hiç de beyhude bir soru değil. Meleklerin cinsiyetini konuşmuyoruz,
tamamen pratik şeylerden bahsediyoruz.
Eğer bir yapı tüm kurumlara karşı ise bunlardan herhangi biriyle bir
ittifak yapamaz. Eğer yapacak olursa ona karşıtlığı sona ererdi, yani
devrimciliği veya anarşistliği sona ererdi.
Aynı şey ‘öz-yönetim’ hareketinin tümü için de geçerlidir.
O halde bu hareket neye dayanıyor? Gün geçtikçe daha aşikar hale gelen
bir siyasal fenomene dayanıyor. İktidar yalnızca boyun eğmiş, bastırılmış
kölelere ihtiyaç duymaz. Aynı zamanda kendilerinin özgür olduklarına inanan,
toplumun yönetimine bilmeksizin katkıda bulunan insanlara da ihtiyaç duyar.
Bugün gönüllü organizasyonların oynadığı önemli rolü düşünün.
Rekuperasyon bölgeleri, topluma alternatifler sunacak eleştiriler getirmek
yerine kurumlarla uyum içinde bulunan yapılar sayesinde, iktidarın korunmasına
ve yönetilmesine dayanarak giderek genişliyor.
Eğer ilgiler değişecek olsaydı, ya da özyönetime dayalı yapılara yönelik
eylem bir tehdit haline gelseydi, o zaman anlaşmalar bir anda bozulur ve
iktidar en son kartına geri dönerdi: kaba baskıya.
Fakat, yıllardan beri gevezelikleriyle, ittifaklarıyla, ortak yaşama
dair saçma fantazileriyle zararsız hale gelen bu yoldaşlar, böyle bir baskıyla
mücadele etmek için emre amade olurlar mıydı?
Öte yandan, kendilerine ‘Otonomi Bölgesi’ yaftası takan çeşitli Marksist
ya da Marksist olmayan çevrelerce yönetilen yapı projeleri bütünüyle farklıdır.
Burada, kurumların tanınması ve ikincisiyle açık, programlı bir diyalog
kurulması, orta ve kısa vadeli bir stratejiye, özü itibariyle siyasal olan ve
toplumsal gerçekliğin tümünü kaplayan bir stratejiye tekabül eder. Bu (teorik
olarak aptalca olmasına rağmen) en azından erişmeye çalıştıkları (ama bütünüyle
erişilemez olan) siyasal iktidarı ele geçirip yönetme amacıyla tutarlı olma değerine
sahip.
Fakat tüm bunlar anarşistlere ne getirecek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder