15 Ekim 2011 Cumartesi

Bedenler Ve Üzerindeki İktidar


trollük - bedenler ve üzerindeki iktidar- normal ve diğer olanın dikotomisi

Elias’ın Avrupa medenileşme süreçleri çözümlemesi aynı zamanda ‘medeni
bedenler’ kuramını da içermektedir (Shilling, 1993). Batı toplumlarında ‘medeni’
ve ‘biçimsiz’ (grotesque) bedenler arasında bir ayrım yapılmakta, ‘medeni
beden’ kavramı (Shilling, 1993), davranış ve görünüşü açısından toplumdaki
hakim normlara uyan beden olarak kurgulanırken, ‘biçimsiz beden’ denetlenmesi
zor, toplumsal ve ahlaki normlara, ‘doğru’ davranış kurallarına uymayan
ve bu nedenle de ‘hayvani’ olarak algılanan beden olarak sunulmaktadır.

Medeni beden toplumsallaşma, rasyonelleşme ve bireyselleşme süreçlerinden
geçen bedendir (Shilling, 1993; 1997). Doğal işlevlerin gizli olarak yerine getirilmesi
ve bedenin artık davranış kodlarını yansıtan bir merkez haline gelmesi
bedenin toplumsallaşmasını tanımlarken, bedenin rasyonelleşmesi dürtü ve
duyguların bilinçli olarak kontrol altında tutulmasını içermektedir. Medenileşme
süreci bedenleri rasyonalize ettiği ölçüde kişiler bedenleri üzerinde daha
fazla kontrol kapasitesine sahip olmakta, aynı zamanda bedenlerini kontrol etmeleri
için daha fazla toplumsal baskı ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bedenin
rasyonelleşmesi hayatı daha güvenli hale getirirken aynı zamanda yeknesaklaştırmakta,
daha az heyecan verici bir hale getirmektedir. Bu yönüyle Weber’in
rasyonelleşme sürecini andırmaktadır (Shilling, 1993). Bu sürecin insanları demir
kafese hapsetmesi gibi, kendini kontrol yetisinin kazanılması ve bedenin
medenileşmesi hiç bir zaman ‘acıdan tamamen arınmış bir süreç değildir, her
zaman iz bırakır’ (Elias, 1982: 202). Bedenlerin bireyselleşmesi ile kişiler kendilerini
diğerlerinden ayrı ve farklı varlıklar olarak algılamaya başlarlar. Bedenler
arasında mesafe yaratılmaya başlanıp, insan teni artık utanç kaynağı haline dönüşür.
Beden ile benlik birbirlerinden farklı olarak algılanıp, beden benliği ihtiva
eden bir kap işlevini görmeye başlar. Bu beden; sadece kendisini çevreleyen
dünyayı değil, aynı zamanda duygu ve eğilimlerini, korku ve dürtülerini de nesneleştirir.
Bu yolla onu rasyonel davranmaya iten kendine belirli bir mesafe alma
ve benliğine sahip olma yetilerini kazanır (Taylor, 1989: 21). Bireyselleşmiş
bedenin sosyal ve doğal ortamlarını ayıran sınırlar kalındır. Koku, çıplaklık, yakın
temas gibi durumlara duyarlılık artar. Cinsellik toplumsal yaşamda görünürlüğünü
kaybeder. Ortaçağda yabancıların, çocukların ve erişkinlerin aynı
yatağı paylaşması doğal olarak algılanırken, yabancılarla uyumak kabul edilir
davranış kodlarının dışına itilir, Elias’ın sözleriyle; ‘yatak’ ve ‘beden’ ‘psikolojik
tehlike bölgeleri’ ne dönüşür (Elias, 1978: 168). Bedensel işlevler doğanın ritmine
bağlı olmaktan çıkar, etraflarında tabular oluşturulur, toplumsal olarak düzenlenip
özel alana hapsedilir.

Medeni beden, birbirlerine zıt özleri olduğu kabul edilen doğa/kültür kavram
çifti arasındaki ikili karşıtlığın kültür kutbunda duran bedendir. Beden artık
‘doğal’ olarak davranmaz, aksine kişiler onu nasıl kullanacakları, yani belirli
bir kültür ve topluma özgü ‘beden teknikleri’ (Mauss, 1973) konusunda uzmanlaşırlar.
Yürümek, konuşmak gibi basit davranışlar bile eğitim, taklit ve toplumsal
pratikler yoluyla biçimlenen davranışlar haline dönüşür. Bu bir anlamda
hayvanın doğal dünyasından insanın kültürüne geçiştir. Bedenin medenileşmesi
sürecinin en önemli özelliklerinden biri kişilerin varlıklarını hayvani olarak
algıladıkları her türlü davranışın karşısında tanımlama çabasıdır. Medeni
beden, hayvanların aksine, anlık hazlardan daha yüksek idealler için vazgeçebilen
bedendir. Bu bağlamda, ahlak felsefesinde, tinsel veya entelektüel değerleri,
kültürel bakımdan rafine olmayı hiç dikkate almadan, mutluluğun anlık duyumsal
hazlardan meydana geldiğini savunan hazcı felsefelere, insan varlığını
hayvanla veya domuzla bir tuttuğu için ‘domuz felsefesi’ (Cevizci, 1999: 266)
denmesi bir rastlantı olmasa gerek.

Elias’ın çalışması belirli bir tarihî dönemi kapsıyor olsa da, daha ileriki dönemlerde
Batı’da ortaya çıkan, bedenin değiştirilebilirliği ön kabulüne dayanan,
bedeni bir proje olarak algılayan görüşün ardında yatan etmenleri anlamamızı
sağlıyor; bedenin bir proje haline gelmesi onun görünüş, boyut, biçim ve hatta
içeriğinin, sahibinin tasarımına uygun olarak yeniden şekillendirilebileceği fikrini
içeriyor (Shilling, 1993). Proje haline gelen beden kişinin kimliğinin bir parçası
haline dönüşüp, bu kimliğe uygun olarak yeniden inşa edilmeye çalışılıyor.

yani makbul fiziksel sermaye'nin kültürel sermaye(kendi tarafının üstünlüğü) sembolik sermaye(kişilerin diğerlerinin nezdindeki yeri) alakalandır işte =======

batılılaşma ve modernleşme eksenli cumhuriyetçi politikalarda bu görülür mesela kadın üzerinden -kadını biçimlendiren şekillendiren erkek- anlatılır ve bunun özgür bir iradeyle kadınlar tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği dillendirilirken aykırı olanın sözgelimi türbanlının modernliğinden, cumhuriyetçiliğinden şüphe duyulur. ötekilenir.Yani erkek, akıl ve iradesiyle
hayatına yön verme kapasitesine sahip birey olarak algılanırken, kadın bu
kapasiteden yoksun ‘birey-altı’ varlık olarak kabul edilmiştir.

Üretilen erkeklik ideallerinde bir çift değerlilik ve müphemlik göze çarpıyordu;
bir yandan resmî görüş ve söylemde ‘geleneksel erkeklik’ ve ‘kadının ezilmesi’
hem kırsal değerler bağlamında ifade ediliyor, hem de ‘medeniyet eksikliği’ olarak
algılanıyor, öte yandan popüler söylemde geleneksel erkeklik değerleri idealize
ediliyordu

nihayetinde buna itiraz edenler olayları bedenselleştiren ve akli olandan uzaklaştıranlardır. troller değil. troller Bedeni kirli ve günahkâr bir
cisim olarak algılayan Batı düşüncesinin dünya ile bedenler arasında inşa ettiği
aşılamaz mesafeye, bedeni doğal ortamıyla bütünleştirerek meydan okuyorlardı.

Medeni beden aynı zamanda örtünmüş bedendir(elias)

şöyle öteki olmayı var ederken aslında yaptığımız diğerini diğerleme değil kendi hakkımızda bir normallemedir.

"tutarsızlığın içselleştirilmesi"

‘Medenileşme’ yoluyla ‘Öteki’leşmeden kurtulanacağı yolundaki beklentiler, evrensel
kardeşlik, eşitlik gibi vaadler gerçekleşmez ve dışlanma devam eder ise suç dışlayanda
değil dışlananda aranır

Alçalma,
adileşme, beden ve -tuvalet ihtiyacını giderme, çiftleşme de dahil olmak üzerebedenin
tüm işlevleri tutarsızlıkla bezenmiş karnaval deneyiminin unsurlarıdır.Bu tutarsızlığın bir parçası olan beden ‘kapalı’ veya mahrem değildir. Aleni ve
dünyaya açık bir bedendir. Özerk ve bireyselleşmiş modern bedenin aksine kolektif
bir varlıktır. Karnaval bu çarpıcı özellikleriyle zihin/beden, tin/madde, özne/
nesne, ben/öteki karşıtlığını reddeder. Karnaval diyalojik bir paradigma ile
bu bölünmelerin üstesinden gelmeye çalışır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder