trollük - bedenler ve üzerindeki iktidar- normal ve
diğer olanın dikotomisi
Elias’ın
Avrupa medenileşme süreçleri çözümlemesi aynı zamanda ‘medeni
bedenler’
kuramını da içermektedir (Shilling, 1993). Batı toplumlarında ‘medeni’
ve
‘biçimsiz’ (grotesque) bedenler arasında bir ayrım yapılmakta, ‘medeni
beden’
kavramı (Shilling, 1993), davranış ve görünüşü açısından toplumdaki
hakim
normlara uyan beden olarak kurgulanırken, ‘biçimsiz beden’ denetlenmesi
zor,
toplumsal ve ahlaki normlara, ‘doğru’ davranış kurallarına uymayan
ve
bu nedenle de ‘hayvani’ olarak algılanan beden olarak sunulmaktadır.
Medeni
beden toplumsallaşma, rasyonelleşme ve bireyselleşme süreçlerinden
geçen
bedendir (Shilling, 1993; 1997). Doğal işlevlerin gizli olarak yerine
getirilmesi
ve
bedenin artık davranış kodlarını yansıtan bir merkez haline gelmesi
bedenin
toplumsallaşmasını tanımlarken, bedenin rasyonelleşmesi dürtü ve
duyguların
bilinçli olarak kontrol altında tutulmasını içermektedir. Medenileşme
süreci
bedenleri rasyonalize ettiği ölçüde kişiler bedenleri üzerinde daha
fazla
kontrol kapasitesine sahip olmakta, aynı zamanda bedenlerini kontrol etmeleri
için
daha fazla toplumsal baskı ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bedenin
rasyonelleşmesi
hayatı daha güvenli hale getirirken aynı zamanda yeknesaklaştırmakta,
daha
az heyecan verici bir hale getirmektedir. Bu yönüyle Weber’in
rasyonelleşme
sürecini andırmaktadır (Shilling, 1993). Bu sürecin insanları demir
kafese
hapsetmesi gibi, kendini kontrol yetisinin kazanılması ve bedenin
medenileşmesi
hiç bir zaman ‘acıdan tamamen arınmış bir süreç değildir, her
zaman
iz bırakır’ (Elias, 1982: 202). Bedenlerin bireyselleşmesi ile kişiler
kendilerini
diğerlerinden
ayrı ve farklı varlıklar olarak algılamaya başlarlar. Bedenler
arasında
mesafe yaratılmaya başlanıp, insan teni artık utanç kaynağı haline dönüşür.
Beden
ile benlik birbirlerinden farklı olarak algılanıp, beden benliği ihtiva
eden
bir kap işlevini görmeye başlar. Bu beden; sadece kendisini çevreleyen
dünyayı
değil, aynı zamanda duygu ve eğilimlerini, korku ve dürtülerini de
nesneleştirir.
Bu
yolla onu rasyonel davranmaya iten kendine belirli bir mesafe alma
ve
benliğine sahip olma yetilerini kazanır (Taylor, 1989: 21). Bireyselleşmiş
bedenin
sosyal ve doğal ortamlarını ayıran sınırlar kalındır. Koku, çıplaklık, yakın
temas
gibi durumlara duyarlılık artar. Cinsellik toplumsal yaşamda görünürlüğünü
kaybeder.
Ortaçağda yabancıların, çocukların ve erişkinlerin aynı
yatağı
paylaşması doğal olarak algılanırken, yabancılarla uyumak kabul edilir
davranış
kodlarının dışına itilir, Elias’ın sözleriyle; ‘yatak’ ve ‘beden’ ‘psikolojik
tehlike
bölgeleri’ ne dönüşür (Elias, 1978: 168). Bedensel işlevler doğanın ritmine
bağlı
olmaktan çıkar, etraflarında tabular oluşturulur, toplumsal olarak düzenlenip
özel
alana hapsedilir.
Medeni
beden, birbirlerine zıt özleri olduğu kabul edilen doğa/kültür kavram
çifti
arasındaki ikili karşıtlığın kültür kutbunda duran bedendir. Beden artık
‘doğal’
olarak davranmaz, aksine kişiler onu nasıl kullanacakları, yani belirli
bir
kültür ve topluma özgü ‘beden teknikleri’ (Mauss, 1973) konusunda
uzmanlaşırlar.
Yürümek,
konuşmak gibi basit davranışlar bile eğitim, taklit ve toplumsal
pratikler
yoluyla biçimlenen davranışlar haline dönüşür. Bu bir anlamda
hayvanın
doğal dünyasından insanın kültürüne geçiştir. Bedenin medenileşmesi
sürecinin
en önemli özelliklerinden biri kişilerin varlıklarını hayvani olarak
algıladıkları
her türlü davranışın karşısında tanımlama çabasıdır. Medeni
beden,
hayvanların aksine, anlık hazlardan daha yüksek idealler için vazgeçebilen
bedendir.
Bu bağlamda, ahlak felsefesinde, tinsel veya entelektüel değerleri,
kültürel
bakımdan rafine olmayı hiç dikkate almadan, mutluluğun anlık duyumsal
hazlardan
meydana geldiğini savunan hazcı felsefelere, insan varlığını
hayvanla
veya domuzla bir tuttuğu için ‘domuz felsefesi’ (Cevizci, 1999: 266)
denmesi
bir rastlantı olmasa gerek.
Elias’ın
çalışması belirli bir tarihî dönemi kapsıyor olsa da, daha ileriki dönemlerde
Batı’da
ortaya çıkan, bedenin değiştirilebilirliği ön kabulüne dayanan,
bedeni
bir proje olarak algılayan görüşün ardında yatan etmenleri anlamamızı
sağlıyor;
bedenin bir proje haline gelmesi onun görünüş, boyut, biçim ve hatta
içeriğinin,
sahibinin tasarımına uygun olarak yeniden şekillendirilebileceği fikrini
içeriyor
(Shilling, 1993). Proje haline gelen beden kişinin kimliğinin bir parçası
haline
dönüşüp, bu kimliğe uygun olarak yeniden inşa edilmeye çalışılıyor.
yani
makbul fiziksel sermaye'nin kültürel sermaye(kendi tarafının üstünlüğü)
sembolik sermaye(kişilerin diğerlerinin nezdindeki yeri) alakalandır işte
=======
batılılaşma
ve modernleşme eksenli cumhuriyetçi politikalarda bu görülür mesela kadın üzerinden
-kadını biçimlendiren şekillendiren erkek- anlatılır ve bunun özgür bir
iradeyle kadınlar tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği dillendirilirken
aykırı olanın sözgelimi türbanlının modernliğinden, cumhuriyetçiliğinden şüphe
duyulur. ötekilenir.Yani erkek, akıl ve iradesiyle
hayatına
yön verme kapasitesine sahip birey olarak algılanırken, kadın bu
kapasiteden
yoksun ‘birey-altı’ varlık olarak kabul edilmiştir.
Üretilen
erkeklik ideallerinde bir çift değerlilik ve müphemlik göze çarpıyordu;
bir
yandan resmî görüş ve söylemde ‘geleneksel erkeklik’ ve ‘kadının ezilmesi’
hem
kırsal değerler bağlamında ifade ediliyor, hem de ‘medeniyet eksikliği’ olarak
algılanıyor,
öte yandan popüler söylemde geleneksel erkeklik değerleri idealize
ediliyordu
nihayetinde
buna itiraz edenler olayları bedenselleştiren ve akli olandan
uzaklaştıranlardır. troller değil. troller Bedeni kirli ve günahkâr bir
cisim
olarak algılayan Batı düşüncesinin dünya ile bedenler arasında inşa ettiği
aşılamaz
mesafeye, bedeni doğal ortamıyla bütünleştirerek meydan okuyorlardı.
Medeni
beden aynı zamanda örtünmüş bedendir(elias)
şöyle
öteki olmayı var ederken aslında yaptığımız diğerini diğerleme değil kendi
hakkımızda bir normallemedir.
"tutarsızlığın
içselleştirilmesi"
‘Medenileşme’
yoluyla ‘Öteki’leşmeden kurtulanacağı yolundaki beklentiler, evrensel
kardeşlik,
eşitlik gibi vaadler gerçekleşmez ve dışlanma devam eder ise suç dışlayanda
değil
dışlananda aranır
Alçalma,
adileşme,
beden ve -tuvalet ihtiyacını giderme, çiftleşme de dahil olmak üzerebedenin
tüm
işlevleri tutarsızlıkla bezenmiş karnaval deneyiminin unsurlarıdır.Bu
tutarsızlığın bir parçası olan beden ‘kapalı’ veya mahrem değildir. Aleni ve
dünyaya
açık bir bedendir. Özerk ve bireyselleşmiş modern bedenin aksine kolektif
bir
varlıktır. Karnaval bu çarpıcı özellikleriyle zihin/beden, tin/madde, özne/
nesne,
ben/öteki karşıtlığını reddeder. Karnaval diyalojik bir paradigma ile
bu bölünmelerin üstesinden gelmeye çalışır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder