15 Ekim 2011 Cumartesi

Marc Bekoff - İnsanın Üstünlüğü Zırvası


Marc Bekoff

Etolog

Hayvanlar muhteşem ve şaşırtıcı canlılar. Kesinlikle geniş ölçekli bilişsel, duygusal ve ahlâki kapasiteleri var. Eğer kalplerimizi ve beynimizi onların gerçekten kim oldukları ( ne oldukları değil) gerçeğine açarsak bir çok şey öğrenebiliriz onlardan. Hayvanlar alemine ait olmaktan dolayı gurur duymalıyız. Bilimsel araştırmalar başka hayvanlara bakış açımızı değiştiriyor. Hayvanların kendi zihinsel becerilerini ve duygusal kapasitelerini nasıl ifade ettiklerini takdir etmek için bildiğimiz  şeyleri süslemeye ya da bilimin ötesine geçmeye ihtiyacımız yok. Duygusal ve ahlâki alanlarda bilinç sahibi tek canlı biz değiliz; arılar, balıklar ve tavuklar gibi hayvanlar da bu özelliklere sahipler. Elbette  diğer hayvanların hayatlarına keyfimize geldiği gibi muamele etmeye hakkımız yok, ya da kendi şeytani kötülüklerimiz için onları yargılamaya ya da suçlamaya hakkımız bulunmuyor.

Hayvanların bilinçli ve zeki olduğunu söylerken onların sürekli değişen çevrelerine adapte olmak için ne yapmaları gerektiğini bildiklerini söylemek istiyoruz. Davranışlarının çok yönlülüğü ve esnekliği hayvanların makine benzeri otomatlar olmadığını, düşünen ve hisseden canlılar olduğunu açıkça gösteriyor. Bilişsel etolojinin babası kabul edilen Donald Griffin hayvanların önceden kestirilemez şekilde değişen koşullara kendilerini adapte etme yeteneklerinin hayvanların belirli bir koşul içerisinde nasıl davranılması gerektiğini değerlendirecek denli becerikli ve bilinçli olduğunu gösterdiğini söylemiştir. Yani hayvanların bilinçli olup olmamaları değildir mesele; esas mesele, bilincin neden evrim geçirdiğidir.

Hayvanları bilinçli canlılar olarak kabul etmemiz için sağlam biyolojik nedenler var. Charles Darwin türler arasındaki varyasyonların çeşit değil, derece anlamında var olduğunu vurgulamıştı. Bunlar siyah ve beyaz farklılıklar değil, gri tonlar, bu yüzden eğer bizde bir şey varsa onlarda da (yani diğer hayvanlarda da) var. Buna evrimsel süreklilik deniyor. Hayvanları sahip oldukları özelliklerden mahrum farzetmek kötü biyolojiden başka bir şey değil. Örneğin; diğer memeli ve omurgalılarla beynimizde yer alan ve hem bilinç hem de duyguların işlenmesine yarayan bazı ortak alanlar var. Sadece bizim gibi, büyük kuyruklu maymunlar, filler ve yunuslar ve balinalar gibi büyük beyinli hayvanların kompleks bilinç biçimlerine sahip mental kapasiteleri olduğunu ileri süren antroposentrik bakış açısını bırakmak zorundayız.

Diğer hayvanların bizlerle olan bağına dair dallanıp budaklanmalar da oldukça geniş bir alana yayılıyor ve onlara nasıl davrandığımızı en temel şekilde etkiliyorlar.  Diğer hayvanların kim olduğunu görmezden geldiğimizde ve kendimizi onlardan daha yukarda ve daha iyi canlılar olarak gördüğümüzde bunun sosyal, politik ve çevresel anlamları var demektir. Düşünür Steve Best insan üstünlükçülüğünün, yani insanların benzersiz kapasitesileri olduğu fikrine dayalı özel bir statüleri olduğu inancının yanlış bir bakış olduğunu, bunun ciddi sonuçları bulunduğunu, ve bu sonuçların da kendimizi (en azından bazılarımız bunu yapıyor) “dünya ve diğer türler söz konusu olduğundan hepsinden ayrı ve üstün bir tür olarak” tanımlamamızla alakalı olduğuna dair şaşırtıcı bir analiz sunuyor. Best bilişsel etolojide son zamanlarda yapılan araştırmalara yönelik kapsamlı bir bakış geliştiriyor, böyle yaparak diğer hayvanlarla gerçekten de bir çok ortak niteliğe sahip olduğumuz şeklindeki argümanını güçlendirmiş oluyor. Veritabanı günden güne büyüyor ve bilim  hayvanların bilişsel, duygusal ve ahlâki kapasitelerinin genişliği konusundaki önsezilerimizin çoğunu destekliyor.

Görünen o ki, insanın “eşi benzeri bulunmaz”  olduğu iddiasını yeniden düşünmemiz ve  tür ayrımcılığını bir kenara bırakmamız gerekiyor. Best  insanların sonet yazmak, cebir problemlerini çözme, kâinatın yapısı üzerine düşünme gibi konular söz konusu olduğunda gerçekten sadece insana özgü kapasitelere sahip olduğunu söylerken, hayvanların da bizim sahip olmadığımız nitelikler ve yeteneklere sahip olduğunun altını çiziyor. İnsanların insanın üstün olduğu iddiasına dayanarak belirli hayvan türlerine ayrımcılık uygulaması ya da onları sömürmesi demek olan tür ayrımcılığı belirli bir türe ait olmanın bireylere farklı değerler ve haklar atfetmesini gerektirdiği gibi, türler arasında da yanlış sınırlar oluşturuyor. Tür ayrımcılığı işe yaramıyor; çünkü insan üstünlüğünü ön plana çıkarıyor; ayrıca türler içi varyasyonları görmezden gelirken türler arası farklılıkları daha çok vurguluyor.

Artık hayvan zihinleri ile ilgili bildiğimiz şeyler (memeliler arasında kesinlikle, ama bir çok diğer türde de mevcut) insanın üstün olduğu iddiasını desteklemiyor, bu gerçeği diğer hayvanlara ve Dünya’ya nasıl davrandığımız gerçeği ile birleştirmeliyiz. Best sözlerini şöyle bitiriyor: “eğer insanlar bunca zamandır hayvan zihnini anlama konusunda başarısız oldularsa bunun sebebi kendi aptallıkları, duyarsızlıkları ve derin tür ayrımcısı ön yargıları tarafından kör edilmiş olmaları”.  Bazı insanların neden diğer türleri çöpe atılacak kadar gereksiz nesneler gibi gördüklerini anlamak için bu listeye kibir duygusunu da ekleyebiliriz. Ama artık gözlerdeki bağlar gevşiyor. Ve artık hayvanlar hakkında bizleri daha iyi insanlar yapacak bir çok şey öğreniyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder