Marc Bekoff
Etolog
Hayvanlar muhteşem ve şaşırtıcı canlılar. Kesinlikle geniş ölçekli bilişsel, duygusal
ve ahlâki kapasiteleri var. Eğer kalplerimizi ve beynimizi onların gerçekten
kim oldukları ( ne oldukları değil) gerçeğine açarsak bir çok şey öğrenebiliriz
onlardan. Hayvanlar alemine ait olmaktan dolayı gurur duymalıyız. Bilimsel
araştırmalar başka hayvanlara bakış açımızı değiştiriyor. Hayvanların kendi
zihinsel becerilerini ve duygusal kapasitelerini nasıl ifade ettiklerini takdir
etmek için bildiğimiz şeyleri süslemeye
ya da bilimin ötesine geçmeye ihtiyacımız yok. Duygusal ve ahlâki alanlarda
bilinç sahibi tek canlı biz değiliz; arılar, balıklar ve tavuklar gibi
hayvanlar da bu özelliklere sahipler. Elbette
diğer hayvanların hayatlarına keyfimize geldiği gibi muamele etmeye hakkımız
yok, ya da kendi şeytani kötülüklerimiz için onları yargılamaya ya da suçlamaya
hakkımız bulunmuyor.
Hayvanların bilinçli ve zeki olduğunu söylerken onların sürekli değişen
çevrelerine adapte olmak için ne yapmaları gerektiğini bildiklerini söylemek
istiyoruz. Davranışlarının çok yönlülüğü ve esnekliği hayvanların makine
benzeri otomatlar olmadığını, düşünen ve hisseden canlılar olduğunu açıkça
gösteriyor. Bilişsel etolojinin babası kabul edilen Donald Griffin hayvanların
önceden kestirilemez şekilde değişen koşullara kendilerini adapte etme
yeteneklerinin hayvanların belirli bir koşul içerisinde nasıl davranılması
gerektiğini değerlendirecek denli becerikli ve bilinçli olduğunu gösterdiğini
söylemiştir. Yani hayvanların bilinçli olup olmamaları değildir mesele; esas
mesele, bilincin neden evrim geçirdiğidir.
Hayvanları bilinçli canlılar olarak kabul etmemiz için sağlam biyolojik
nedenler var. Charles Darwin türler arasındaki varyasyonların çeşit değil,
derece anlamında var olduğunu vurgulamıştı. Bunlar siyah ve beyaz farklılıklar
değil, gri tonlar, bu yüzden eğer bizde bir şey varsa onlarda da (yani diğer
hayvanlarda da) var. Buna evrimsel süreklilik deniyor. Hayvanları sahip
oldukları özelliklerden mahrum farzetmek kötü biyolojiden başka bir şey değil.
Örneğin; diğer memeli ve omurgalılarla beynimizde yer alan ve hem bilinç hem de
duyguların işlenmesine yarayan bazı ortak alanlar var. Sadece bizim gibi, büyük
kuyruklu maymunlar, filler ve yunuslar ve balinalar gibi büyük beyinli
hayvanların kompleks bilinç biçimlerine sahip mental kapasiteleri olduğunu
ileri süren antroposentrik bakış açısını bırakmak zorundayız.
Diğer hayvanların bizlerle olan bağına dair dallanıp budaklanmalar da
oldukça geniş bir alana yayılıyor ve onlara nasıl davrandığımızı en temel
şekilde etkiliyorlar. Diğer hayvanların
kim olduğunu görmezden geldiğimizde ve kendimizi onlardan daha yukarda ve daha
iyi canlılar olarak gördüğümüzde bunun sosyal, politik ve çevresel anlamları
var demektir. Düşünür Steve Best insan üstünlükçülüğünün, yani insanların
benzersiz kapasitesileri olduğu fikrine dayalı özel bir statüleri olduğu inancının
yanlış bir bakış olduğunu, bunun ciddi sonuçları bulunduğunu, ve bu sonuçların
da kendimizi (en azından bazılarımız bunu yapıyor) “dünya ve diğer türler söz
konusu olduğundan hepsinden ayrı ve üstün bir tür olarak” tanımlamamızla alakalı
olduğuna dair şaşırtıcı bir analiz sunuyor. Best bilişsel etolojide son
zamanlarda yapılan araştırmalara yönelik kapsamlı bir bakış geliştiriyor, böyle
yaparak diğer hayvanlarla gerçekten de bir çok ortak niteliğe sahip olduğumuz
şeklindeki argümanını güçlendirmiş oluyor. Veritabanı günden güne büyüyor ve
bilim hayvanların bilişsel, duygusal ve
ahlâki kapasitelerinin genişliği konusundaki önsezilerimizin çoğunu
destekliyor.
Görünen o ki, insanın “eşi benzeri bulunmaz” olduğu iddiasını yeniden düşünmemiz ve tür ayrımcılığını bir kenara bırakmamız
gerekiyor. Best insanların sonet yazmak,
cebir problemlerini çözme, kâinatın yapısı üzerine düşünme gibi konular söz
konusu olduğunda gerçekten sadece insana özgü kapasitelere sahip olduğunu
söylerken, hayvanların da bizim sahip olmadığımız nitelikler ve yeteneklere
sahip olduğunun altını çiziyor. İnsanların insanın üstün olduğu iddiasına dayanarak
belirli hayvan türlerine ayrımcılık uygulaması ya da onları sömürmesi demek
olan tür ayrımcılığı belirli bir türe ait olmanın bireylere farklı değerler ve
haklar atfetmesini gerektirdiği gibi, türler arasında da yanlış sınırlar
oluşturuyor. Tür ayrımcılığı işe yaramıyor; çünkü insan üstünlüğünü ön plana çıkarıyor;
ayrıca türler içi varyasyonları görmezden gelirken türler arası farklılıkları
daha çok vurguluyor.
Artık hayvan zihinleri ile ilgili bildiğimiz şeyler (memeliler arasında
kesinlikle, ama bir çok diğer türde de mevcut) insanın üstün olduğu iddiasını
desteklemiyor, bu gerçeği diğer hayvanlara ve Dünya’ya nasıl davrandığımız
gerçeği ile birleştirmeliyiz. Best sözlerini şöyle bitiriyor: “eğer insanlar
bunca zamandır hayvan zihnini anlama konusunda başarısız oldularsa bunun sebebi
kendi aptallıkları, duyarsızlıkları ve derin tür ayrımcısı ön yargıları tarafından
kör edilmiş olmaları”. Bazı insanların
neden diğer türleri çöpe atılacak kadar gereksiz nesneler gibi gördüklerini
anlamak için bu listeye kibir duygusunu da ekleyebiliriz. Ama artık gözlerdeki
bağlar gevşiyor. Ve artık hayvanlar hakkında bizleri daha iyi insanlar yapacak
bir çok şey öğreniyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder