Gerçekle Başa Çıkamıyoruz
Brennan Browne
İnsanların kişisel aydınlanma düzeylerinden söz ederken şair Maya
Angelous bir keresinde “daha iyisini
bildiğin zaman daha iyisini yaparsın” demişti. Türümüz hızla kolektif bir
delilik durumuna girdiği, etik ve sağduyusu halen sağlam olan azınlığı cezalandırmaya
kesin kararlı olduğu için, bu sade gözlem gerçekten de kulağa yanlış geliyor. Eğer
bir kaç istisna ile beraber adalet gerçekten varsa insanlık doğaya karşı işlediği
suçlar sebebiyle çağlar önce mahkemeye çıkarılmalıydı.
Sadece daha iyisini yapmamakla kalmadık,
bir tür olarak ne kadar aşağılara indiğimiz hakkında kendimize yalanlar
söylemek için bile isteye işler çevirdik.
Cinayet eylemlerini sterilize eden yumuşatmalar- “uyutmak” – aslında tek amaca- kendimizi
derinden derine aldatmaya hizmet etmek amacıyla söylenmiş piçleşmiş sözcük
oyunları sadece. Bizi duygusal ve
psikolojik anlamda inkâra yönelten, en savunmasız canlılara karşı sürdürdüğümüz
suçlarımızı bir şekilde iyilik dolu, makbul bir dile dönüştürünce sanki daha az
kötülük dolu olduğunu düşünmeye bizi inandıran yalanlar. Doğaları gereği, bu
tür sözcük oyunları eylemsizliğe, vurdumduymazlığa ve son derece baskıcı ve
ahlâksız insan davranışlarının kabul edilmesine yol açıyor.
Kendi yaygın psikopatimizi sürdürmek için bu tür araçlara başvuruyoruz.
Bir tür olarak gerçeklikten daha fazla uzaklaşıp daha hasta bir hâl aldıkça
insan krallığının dışında yer alan herşeye karşı sürüp giden savaşın sebep olduğu
suçluluk hissinden kendimizi tamamen kurtarmak adına bu semantik koltuk değneklerine
daha çok gereksinim duyuyoruz. İnsan
olmayan canlılarla olan ilişkilerimizi en çok belirleyen şey, kurbanlarımızı değersizleştirip
suçlamak oldu. Sebep olduğumuz felaketlerden dolayı sorumluluğu kendimiz yükleneceğimiz
yerde öfkemizi üzerlerine boşaltmak için sesi çıkmayan günah keçileri arıyoruz.
Hatanın her seferinde %100 insanda olması önemli değil; kendimize söylediğimiz
yalanlar artık daha akıl dışı ve göz boyayıcı davranışları da içine alacak
şekilde çoğalmaya devam ediyor.
Bubonik vebayı düşünelim mesela; bu hastalık aslında 14. yüzyılda Orta
Avrupa ve Asya’daki bakımsız ve sıkış tıkış yaşam koşullarında, insan dışkısı
ile ortaya çıktı; ama suçlu her zaman fareler olacak. Bugüne dek, dünyanın her
yerinde daima sövülen ve gaddarca yok edilen fareler bu haksız mirasın yükünü
hâlâ taşıyor. Genel olarak kemirgenler suçluluk hissi sebebiyle muhakkak
insanlar tarafından hedef gösterilmiştir. Hanta virüsünden kuduza ve medyanın
şişirdiği ve paranoyakça şişirilmiş diğer salgınlar sebebiyle herşeyin
sorumlusu olerak görülmeye devam ediyorlar.
Vebanın gerçek suçlusu olan ve hastalığı her yere yayan pirelerden pek
kimse söz etmez. Belki bunun sebebi insanlığın hemen kıstırılıp yok edilemeyen
türlere kıyasla kolayca görülebilen bir
türü şeytanlaştırması daha kolay olmasıdır.
“Vahşi melez soylar” ise cadı avlarının en son kurbanları. Giderek
dünyanın her yerinde daha fazla dışlanan, suçlanan ve “içi kötülük dolu olmak”
sebebiyle öldürülen bu hayvanlar konusunda bu vahşi histeride gözlerden kaçan
en önemli nokta içi kötülükle dolu olmanın (tıbbi bir durum bile olsa) SADECE
insanlar tarafından yaratılmış olduğu. Hiç bir soy doğuştan “içi kötülükle
dolu” doğmaz, ancak insanlar öğretirse bunu öğrenebilir. Bu da insanlığın
anlamsız şiddete ve aptallığa olan eğiliminin bir başka önemli kanıtı- insanların
müdahalesi olmasa ortaya çıkmayacak bir sürü problem yaratılıyor.
Günümüze dek, Homo sapiens- Latince “bilge insan, bilen insan”- hiç
birşey öğrenemedi. Bizler kendimizin sebep olduğu (gerçek ya da hayali) tek
yönlü ve sonu gelmek bilmeyen kan davalarında kurban ettiğimiz kuzular haline
dönüşen canlılardan caniler yaratmaya hiç pes etmeden devam ediyoruz.
Bir tür olarak iğrenç alışkanlıklarımızın Vebaya yol açması gibi, diğer
canlıları maruz bıraktığımız barbarca yaşam koşulları ve bu canlıların çektiği
acılara karşı gösterdiğimiz kibir dolu küçümsemelerimiz bizi durdurmaya gücü
yetmeyenlere büyük zarar vermeye devam ediyor. Salgınlar bir boşluk içerisinde
yaratılmazlar. Salgınlar canlı varlıkları dolar işareti dışında birşey olarak
görmeyi reddeden açgözlü çıkarcı insanlar tarafından meydana getirilirler.
Sözde Domuz ve Kuş gripleri de insan mühendisliği ürünü toplama kamplarındaki
koşullarla alakalıydı- bu da rezil bir pisliğe sebep oldu- hayvanlarla fazla
bir ilgisi yoktu. Bu masum canlar insanın o miyop kendini beğenmişliği
sebebiyle iki kez mağdur edildiler: önce
hastalığın hızla yayıldığı atmosferleri yaratarak, ikinci olarak da canavarca
“çözümleri” sebebiyle. Yüz milyonlarca
hayvanın en adi, en insanlık dışı şekillerde kitlesel olarak öldürülmesi bu
felaketlere sebep olan kendi ahlâki eylemlerimizi incelemekten daha fazla
işimize geldi ve çıkarımıza uydu. İnsanın tarih boyunca süren embesillik sunağına
trilyonlarca hayvan kurban edildi. Utanç verici, dehşet verici bir miras.
Ne yazık ki, insan, hiç utanmadan, olduğuna İNANDIĞI kişiyle çok gurur
duyuyor. Hiç düşünmeden ortaya bir takım bahaneler atıyor, bütün bunlar
despotların grotesk eylemlerini temize çıkarmaya yarıyor- gelenek, kültür, din,
tıbbi ilerleme, gıda, eğlence ve nice insan olmayan canlının haşere denerek yok
edilmesiyle ortaya çıkan tür kıyımı. Tanrı rolü oynuyoruz, tabii o bilgelik
bizde yok, gezegene ve evrene yönelik bir hürmet ve şefkat duygusu bizde yok.
Aslında sürekli medenîlik ve üstünlük taslayan merhametsiz vahşiler olduğumuzu
kanıtlıyoruz.
Bu yaygın ve bariz ikiyüzlülüğe meydana okuyacak kadar empati kurabilen ve algısı gelişmiş her insan
toplumun şamar oğlanı oluyor. Sadece insanlığın sistematik olarak her gün
işkence edip öldürdüğü canlıların hakları ve rahatını kaale aldığı için
suçlanmakla kalmıyorlar ; bu kurbanlar adına eylemler düzenleyenlerin kişisel
özgürlüklerini kısıtlayıp istismarcıları koruyan kanunlar düzenleyen iktidar
sahipleri tarafından da cezalandırılıyorlar. Demokrasi, barış ve özgürlüğün
yüceliğini dile getirip kendimizi göklere çıkarırken sonu gelmeyen kan dökücülüğümüzle
ilgili gerçekleri söyleme cüreti gösteren herkese saldırıp onları alaşağı
ediyor, hapse yolluyoruz. İhtiyaçlarımızı
gidermek için önümüzde bulunan herşeyi manipüle edip öldürme hakkını derin bir
küçümsemeyle elimize geçirmişiz, sonuçların ne olduğunu zerre kadar umursamıyoruz
bile.
Eğer kendimizle ilgili en korkunç gerçeği açık bir şekilde kabul edemezsek,
o zaman tarihsel olarak kanıtladığımız
gibi, yıkıcı, kuruntulu, bahaneler üreten bir tür olmaktan başka bir şey
başaramayacağız. Devasa kötülüğüyle ilgili gerçeği ortadan kaldırmak için
elindeki kaynakları –zaman, enerji, para, kanun, cezalar – böylesine israf eden
bir ırk için hiç mi hiç ümit yok.
Hayvan hakları kavramı, BÜTÜN canlıların mağdur edilmeden- zulümden
uzak- yaşamasına izin verilmesi “hakkı” olduğu düşüncesinin altını çiziyor. Bu,
HER canlının uğrunda mücadele ettiği bir
hak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder