Akıl hastanelerinde dil-hayat ilişkisinin kırılması
-Bir tırtıl
kozasında ölür, cenazesine hiçbir kelebek gelmez -
Her biri birer
hapisaneye tıkıştırılmış tüm yazı, sözcük ve şekiller, yaşama ait duvarlarımızı
oluştururlar. Boyutsuz, varlıksız ve zamansızdırlar. Zaman ve ritm, gürültü ve
şiddet, renk ve renksizlik herşey bir bütünün içinde algılanabilir. Görüntülü
bir dünyanın içine hapsoluruz. Oysa o , orada, var olan , varlığını sürdüren
ile sen, burada, var olan, varlığını sürdüren arasında gitgide yakınlaşmalar ve
dokunmalar ve gitgide renkli-renksiz barikatlar oluşur.
Işte bu
barikatları kırarak oraya varmanın yollarından biri yok olmak ve yok ediciliği
deneyerek beraberinde varolmayı
başarmaktır. Tıpkı kızılderililerin düşmana karşı hem barbar hem dost
olabileceklerini anlattığı danslar gibi, ta ki gökyüzünde çakan şimşeklerin
seni aklının sınırları ötesine geçirdiği ana kadar.
Aklın sınırının
ötesindeki dil; artık bilinçaltımıza gelen söylemleri aktarırken yolumuza
septik kanalizasyonlar, didik didik edilmiş etler ile ölü hayvanlar, hızla
değişen maskeler, yokluk atomları, iktidarın örselediği pirinç başlıklı
iradelerimiz, eski ‘’persona’’larımız , standartlara ve ahlaklara uymayan vahşi
öldürme ve ölme arzularımız, parçalanan bilinç kabuğunun altından çıkan kanlı,
salyalı haykırışlarımız, inşa ettiğimiz dünyanın üzerimize yıkışından doğan
toz, toprak,duman, beynin her iki yarım küresi arasındaki arkta oluşan yaprak
dökümleri, pişmanlık helezonunun gittikçe sivrileşen ucu, uzun bir kervanla
uzun bir yola düşme yalnızlığı, ölüme koşma duygumuz, döllediğimiz,
melezlediğimiz, seviştirdiğimiz idealarımız, sahneye konan tüm nesne ve
öznelerin en iyi, en akıllı, en güzel halini siler atar, hayatımızdan.
Geceye dalıp,
geniş ışıklar içinde kutsalı; ağır ağır sıradana, bayağılığa bölerek
parçalayarak devşirir, sallar ve yerinden kaldırıp bambaşka alemlere oturtur.
Ve eğer güneş geri gelmezse deliliklerin rahlelerinde diz üstü kalırız.
Dil; aklımıza
diktiği kara korsan bayrağıyla alt-üst eder varoluşumuzu, bir kara yosunu
olmakla-bir savaşçı olmak arasındaki çelişmelerimizde bizi duvardan duvara
vurur. Tüneller kazarız aralarda, tepemize çöker büyük patlamaları ile mağaralar, ne makyaj işe
yarar, ne yeni kostümler, ne ayaklarımız
üzerine kalkabiliriz.
Dil; vurdukça
kırbacını dişlerimiz dökülür, derilerimiz sıyrılır.
Bir an; işte o
an; kapatıldığımız dört yanı demir olan kafeste, dil kendini yenilemeye
hazırdır artık. Ortalıkta rengarenk neşe içinde gezmeye benzemez bu. Bilinç
kaldırılmıştır, dilin kaosu bilinçaltının dilini öpmeye hazırlanırken kanlı
kanlı, sen bacaklarını açmışsındır yeni sözcükler doğurmak için zevkle ona.
Kırılan
bilinçten, çatlayan bilinçaltından imgeler olan gücüyle dilsel fırlamalar yaşar
kah imge ile, kah simge ile, yüzünün ifadesine bilinçaltının ifadesi gelir
sakince yerleşir, bakanın anlayabileceği.
Kırılan
bilinçaltı kendi üstüne katlanmaz, bir kedi merdiveni gibi açılır, açılır
çektikçe uzar, rüzgarda uçar gider. Bilinç bir fare gözü kadar küçülür ve
ufalır.
Coşkunun dili,
ölümün dili, çöküşün ve altında kalışın dili, hallüsinasyonun dili,
illüzyonların ve renkli pırıltıların dili, isyanın dili fırlar gökyüzüne. Hikaye aslında çok
basittir. Herhengi bir tutarlılık gösermez. Göstermesi de gerekmez. Ve ağızdan
çıkan her bir bilinçaltı sözcüğün gidip yerleşeceği bir zemin yoktur. Boşluğa
salınmış bir kara delik patlamasıdır. Bu sizin ‘’ Bilinçaltı Manifesto’’nuzdur.
Artık
avatarınızdaki ‘kutsal gülü ısırmışsınızdır ve yanaklarınızdan akan kana
bakmaya cesaret edenler ki sevenlerdir onlar, bu görüntüyü aynada birbirlerine
gösterenler, uzaktan zevkle haykıranların vahşi duygularına aldırmaksızın,
kendini kutlayan bir yontma taş barbarı gibi anadan üryan ortada kalırsın.
Ulaştığın yerde tüm çağdaş örtüleri sıyırıp atan, seyircinin faltaşı gibi açık
gözlerine sapladığın oklarla yeni doğmuş bir kuş yavrusu gibi durursun.
Bilinç
sülüklerini temizler yeni dil. Ağzın, gözün,
bakışın, söylemin, kalbin, kanın, bağırsakların, ayakların ve cinsel
organların dili. ‘’
anlamın korsanı ‘’ olmuşsundur ve yanınıza yanaşamayacaklar, sizi sevmeyeceker,
casus gibi küçük deliklerden izleyecekler, sürüngen gibi yanaşacaklar yanınıza
ama bitirmişsinizdir onların saltanatlarını ve sanatını artık.
Yeni dilin
oluşumu :
Sözcükler,
Bilinç kırılır,
Gittikçe daha çok
parçalara ayrılır,
Bilinçaltı;
çatlaklardan sızar,
Bilinçaltı
sıkıştırıldığı yerden yırtılır,
İd sapsarı
sızıntı halinde her yere yayılır,
İmgeler fırlar,
Rastgele dağılır,
Birleşir-ayrılır-dağılır,
Yeniden
boyutlanır,
Yeniden zamanlanır,
Kaosa serbest
bırakılır.
Yaprak Gözeker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder