16 Ekim 2011 Pazar

Norbert Elias - Şiddet


Norbert Elias

Sorunu yanlış biçimde ortaya koymanın bir yolu, toplumsal çatışmaları ve bunların sonucunda ortaya çıkan psikolojik çatışmaları, insanların doğuştan getirdikleri saldırganlığa bağlama yönünde halen oldukça yaygın olan eğilimdir. İnsanların diğerlerine saldırmayı amaçlayan, yapı bakımından cinsel dürtü gibi diğer doğal dürtülere benzeyen saldırgan bir dürtü sahibi oldukları fikri temelsizdir. İnsanlar, tehlike altında olduklarını hissettiklerinde, bütün fiziki aygıtlarını farklı bir kaynağa otomatik olarak yöneltme konusunda doğal bir potansiyele sahiptirler.

çatışmaları ayaklandıranın saldırganlık olmadığı, saldırganlığı ayaklandıranın çatışma olduğu söylenebilir.

Bu tür fiziksel şiddet tekelleri halihazırda normal olarak hükümetler tarafından işletilip denetlenmekte ve yürütücü organlar olarak asker ve polis tarafından temsil edilmektedir. Diğer insani yenilikler gibi yüksek derecede benzerlik gösterirler: Tıpkı ateşin kontrol edilmesinin yemek pişirmede medenileşmiş bir ilerlemeyi sağlaması kadar barbarların kulübeleri ve evleri yakıp yıkması gibi; tıpkı atomik enerjinin verimli bir enerji kaynağı ve korkutucu silah oluşu gibi, fiziksel şiddet üzerindeki tekelin toplumsal yeniliği de eşit derecede çift anlamlıdır.

(şiddet tekeli devletin çift işlevi: kendisi ve toplum)Önemli olan, şiddet tekelinin bu iki işlevi arasındaki dengedir: Denetleyicileri için işlevi ile devlet-düzenlenimli toplumun üyeleri için işlevi ve böylelikle içsel düzenliliğin derecesi. Daha önceki dönemlerde iktidar öyle eşitsiz bir şekilde dağıtılmıştır ki şiddet tekelinin denetleyicileri, bu gücün yönelttiklerinden çok kendileri için işlev görmesine mutlak öncelik verebilmekteydiler. XIV. Louis’nin “Ben Devletim” dediği kaydedilmektedir. Gerçekte o kendisini devletin sahibi olarak hissetmekteydi. Çünkü o zamanlar birkaç devlette iktidar dengesi bütün devlet-düzenlenimli toplum için güç tekelinin işlevi yararına değişmişti.

Zamanın akışı içerisinde bireylerin kişilik yapıları buna uyacaklar, fiziksel şiddetin kullanılışına bir gönülsüzlük, hatta derin bir nefret veya hoşnutsuzluk geliştireceklerdir. 19. yüzyıla kadar gelen bir zaman dilimi içerisinde birçok konumdaki erkekler için kadınların dövülmesi kabul edilebilirdi. Bugün kadınların herhangi bir durumda erkekler tarafından -ne de güçlü bir erkeğin diğerini- ve hatta çocukların bile dövülmesini yasaklayan ilke önceki yüzyıllarda olduğundan çok daha derin bir şekilde bireylerin duygularında keskinleşmektedir. Yalnızca bu genel olarak kendi kendine hareket eden ve şiddete yönelik varolan itkilerin sınırlayıcısı bilinçli olduğunda, medenileşmiş toplumlarda kasti ve niyete bağlı şiddet eylemleri sorunu doğru olarak anlaşılabilir. (misal: adam öldürmeye teşebbüs, niyet, plan...bunların yasaklanmasının arka planı)

Yine de devletler içerisinde yasal ve yasal olmayan şiddet grupları bulunmaktadır. Durum uluslararası düzeyde şiddet tekelinin bulunmaması olgusuyla karmaşıklaşmaktadır. Bu düzeyde bugün tıpkı ilkel atalarımızın yaşadığı gibi yaşıyoruz. Daha önceleri kabilelerin kabilelere bir tehlike teşkil etmesi gibi, bugün de devletler, diğer devletlere bir tehlike teşkil etmektedir. Devlet temsilcileri ve üyeleri her zaman tetikte olmalı, güçlü bir devlet tarafından işgal edilme ve bağımsızlığını yitirme, hatta teba olma ihtimaline karşı uyanık kalmalıdırlar. Uluslararası düzeyde güçlü bir devletin, zayıf bir devleti vergi ve yurttaşlarını da itaat talebiyle işgal etmekten ve böylece de facto zayıf devleti ilhak etmekten alıkoyan üstün bir güç yoktur. Güçlü bir devleti böyle hareketten yalnızca bir başka bir güçlü devlet alıkoyabilir. Eğer böyle devletler varsa, sürekli olarak birbirlerinin korkusuyla yaşarlar; yani rakiplerinin kendilerinden çok daha güçlü olabileceği korkusuyla. (insanlar arası bireysel çatışmalara karşı devlet bir şiddet tekeli olarak var fakat devletler arası çatışmada üst bir şiddet tekeli birimi yok, bu yüzden devamlı bir satranç oyunu, tetikte olma hali var devletler düzeyinde. devletlerin sınırlayıcısı olarak uluslararası düzeyde bir üst birime, tekele ataçlanmış antlaşmaları lafmac'daki antlaşma başlığına yazdığınla mukayese et. bu antlaşmaların soyutluğuna işaret; ))   ---------------------------->>>>>Her büyük devlet diğer devletlere karşı şiddet eylemleri hazırlığı içerisindedir. Bu tür eylemler gerçekleştirildiğinde, gerçekleştirenler yüksek bir seviyeye çıkarılır, genellikle de övgüler düzülür ve ödüllendirilirler.


Tarihsel sosyoloji, geçmiş ile bugün arasındaki ilişkiye evrimsel gelişim şemaları giydirmeye çalışma meselesi değildir. Yalnızca bugüne bir tarihsel arka plan tanıtma meselesi de değildir. Bir yandan kişisel faaliyetler, diğer yandansa toplumsal örgütlenme arasında, zaman içinde bilinçli bir biçimde inşa edilmiş olan ilişkiyi anlamaya dönük bir çabadır. Tarihsel sosyoloji, sürekliliğe sahip olan bu inşa sürecini toplumsal çözümlemenin odak noktası haline getirir. Bu süreç pek çok farklı bağlamda; kişisel biyografiler ve kariyerler, uygarlıkların yükseliş ve çöküşleri, devrim ya da seçim gibi belirli olayların ortaya çıkışı ya da işçi sınıfı oluşumu ya da refah devletinin yaratılması gibi belirli gelişmeler bağlamında ele alınabilir”.


elias'ın çözümlemelerini özellikle kültür-medeniyet çatallanması küreselleşme-yerelleşme, dinsel-profan alanlarında kullanılabilir, ki bahattin akşit'in konu ile alakalı bir ufak çalışması da vardır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder