Norbert Elias
Sorunu yanlış biçimde ortaya koymanın bir yolu, toplumsal
çatışmaları ve bunların sonucunda ortaya çıkan psikolojik çatışmaları,
insanların doğuştan getirdikleri saldırganlığa bağlama yönünde halen oldukça
yaygın olan eğilimdir. İnsanların diğerlerine saldırmayı amaçlayan, yapı
bakımından cinsel dürtü gibi diğer doğal dürtülere benzeyen saldırgan bir dürtü
sahibi oldukları fikri temelsizdir. İnsanlar, tehlike altında
olduklarını hissettiklerinde, bütün fiziki aygıtlarını farklı bir kaynağa
otomatik olarak yöneltme konusunda doğal bir potansiyele sahiptirler.
çatışmaları ayaklandıranın saldırganlık olmadığı, saldırganlığı
ayaklandıranın çatışma olduğu söylenebilir.
Bu tür fiziksel şiddet tekelleri halihazırda normal olarak
hükümetler tarafından işletilip denetlenmekte ve yürütücü organlar olarak asker
ve polis tarafından temsil edilmektedir. Diğer insani yenilikler gibi yüksek
derecede benzerlik gösterirler: Tıpkı ateşin kontrol edilmesinin yemek
pişirmede medenileşmiş bir ilerlemeyi sağlaması kadar barbarların kulübeleri ve
evleri yakıp yıkması gibi; tıpkı atomik enerjinin verimli bir enerji kaynağı ve
korkutucu silah oluşu gibi, fiziksel şiddet üzerindeki tekelin toplumsal
yeniliği de eşit derecede çift anlamlıdır.
(şiddet tekeli devletin çift işlevi: kendisi ve toplum)Önemli olan, şiddet tekelinin bu iki işlevi arasındaki
dengedir: Denetleyicileri için işlevi ile devlet-düzenlenimli toplumun üyeleri
için işlevi ve böylelikle içsel düzenliliğin derecesi. Daha önceki dönemlerde
iktidar öyle eşitsiz bir şekilde dağıtılmıştır ki şiddet tekelinin
denetleyicileri, bu gücün yönelttiklerinden çok kendileri için işlev görmesine
mutlak öncelik verebilmekteydiler. XIV. Louis’nin “Ben Devletim” dediği
kaydedilmektedir. Gerçekte o kendisini devletin sahibi olarak hissetmekteydi.
Çünkü o zamanlar birkaç devlette iktidar dengesi bütün devlet-düzenlenimli
toplum için güç tekelinin işlevi yararına değişmişti.
Zamanın akışı içerisinde bireylerin kişilik yapıları buna
uyacaklar, fiziksel şiddetin kullanılışına bir gönülsüzlük, hatta derin bir
nefret veya hoşnutsuzluk geliştireceklerdir. 19. yüzyıla kadar gelen bir zaman
dilimi içerisinde birçok konumdaki erkekler için kadınların dövülmesi kabul
edilebilirdi. Bugün kadınların herhangi bir durumda erkekler tarafından -ne de
güçlü bir erkeğin diğerini- ve hatta çocukların bile dövülmesini yasaklayan
ilke önceki yüzyıllarda olduğundan çok daha derin bir şekilde bireylerin
duygularında keskinleşmektedir. Yalnızca bu genel olarak kendi kendine hareket
eden ve şiddete yönelik varolan itkilerin sınırlayıcısı bilinçli olduğunda,
medenileşmiş toplumlarda kasti ve niyete bağlı şiddet eylemleri sorunu doğru
olarak anlaşılabilir. (misal: adam öldürmeye teşebbüs, niyet,
plan...bunların yasaklanmasının arka planı)
Yine de devletler içerisinde yasal ve yasal olmayan şiddet
grupları bulunmaktadır. Durum uluslararası düzeyde şiddet tekelinin bulunmaması
olgusuyla karmaşıklaşmaktadır. Bu düzeyde bugün tıpkı ilkel atalarımızın
yaşadığı gibi yaşıyoruz. Daha önceleri kabilelerin kabilelere bir tehlike
teşkil etmesi gibi, bugün de devletler, diğer devletlere bir tehlike teşkil
etmektedir. Devlet temsilcileri ve üyeleri her zaman tetikte olmalı, güçlü bir
devlet tarafından işgal edilme ve bağımsızlığını yitirme, hatta teba olma ihtimaline
karşı uyanık kalmalıdırlar. Uluslararası düzeyde güçlü bir devletin, zayıf bir
devleti vergi ve yurttaşlarını da itaat talebiyle işgal etmekten ve böylece de
facto zayıf devleti ilhak etmekten alıkoyan üstün bir güç yoktur. Güçlü bir
devleti böyle hareketten yalnızca bir başka bir güçlü devlet alıkoyabilir. Eğer
böyle devletler varsa, sürekli olarak birbirlerinin korkusuyla yaşarlar; yani
rakiplerinin kendilerinden çok daha güçlü olabileceği korkusuyla. (insanlar
arası bireysel çatışmalara karşı devlet bir şiddet tekeli olarak var fakat
devletler arası çatışmada üst bir şiddet tekeli birimi yok, bu yüzden devamlı
bir satranç oyunu, tetikte olma hali var devletler düzeyinde. devletlerin
sınırlayıcısı olarak uluslararası düzeyde bir üst birime, tekele ataçlanmış
antlaşmaları lafmac'daki antlaşma başlığına yazdığınla mukayese et. bu
antlaşmaların soyutluğuna işaret; ))
---------------------------->>>>>Her büyük devlet
diğer devletlere karşı şiddet eylemleri hazırlığı içerisindedir. Bu tür
eylemler gerçekleştirildiğinde, gerçekleştirenler yüksek bir seviyeye
çıkarılır, genellikle de övgüler düzülür ve ödüllendirilirler.
“Tarihsel sosyoloji,
geçmiş ile bugün arasındaki ilişkiye evrimsel gelişim şemaları giydirmeye
çalışma meselesi değildir. Yalnızca bugüne bir tarihsel arka plan tanıtma
meselesi de değildir. Bir yandan kişisel faaliyetler, diğer yandansa toplumsal
örgütlenme arasında, zaman içinde bilinçli bir biçimde inşa edilmiş olan
ilişkiyi anlamaya dönük bir çabadır. Tarihsel sosyoloji, sürekliliğe sahip olan
bu inşa sürecini toplumsal çözümlemenin odak noktası haline getirir. Bu süreç
pek çok farklı bağlamda; kişisel biyografiler ve kariyerler, uygarlıkların
yükseliş ve çöküşleri, devrim ya da seçim gibi belirli olayların ortaya çıkışı
ya da işçi sınıfı oluşumu ya da refah devletinin yaratılması gibi belirli
gelişmeler bağlamında ele alınabilir”.
elias'ın çözümlemelerini özellikle kültür-medeniyet
çatallanması küreselleşme-yerelleşme, dinsel-profan alanlarında kullanılabilir,
ki bahattin akşit'in konu ile alakalı bir ufak çalışması da vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder